Kuyuya yaklaşınca arslanın yanından, tavşanın geri çekilmesi.
1262. Kuyu yanına gelince arslan, tavşanın geri kaldığını gördü.
1263. Dedi ki: “Niçin ayağını geri çektin. Ayağını geri çekme, ileri gel!”
1264. Tavşan, “Ayağım nerde? Elim, ayağım kesildi. Canım tir tir titriyor, yüreğim yerinden oynadı.
1265. Yüzümün rengini görmüyor musun? Altın sarısı gibi. Rengim, ne hâlde olduğumu bildiriyor.
1266. Tanrı yüze ‘bildirici’ demiştir. Onun için âriflerin gözü, yüze dalmış, kalmıştır.
1267. Renk ve koku, çan gibi haber verir; atın kişnemesi, atın mevcûdiyetini bildirir.
1268. Eşeğin sesini, kapının sesinden fark edesin diye her şeyin sesi, o şeyi haber verir.
1269. Peygamber, insanları ayırt etmek husûsunda ‘İnsan, sözünde gizlidir’ dedi.
1270. Yüzün renginde gönül hâlinden bir nişan vardır. Bana acı, sevgimi kalbinde tut!
1271. Kırmızı yüz, sahibinin refah ve saadetine delâlet eder; sarı yüz, sahibinin meşakkat ve belâ içinde olduğunu bildirir.
1272. Elimi, ayağımı alana, yüzümün rengini uçurana, kuvvetimi giderene, çehremi bozana uğradım.
1273. Önüne geleni kırana, ağaçları kökünden, dibinden söküp çıkarana sataştım.
1274. Adamları, hayvanları, cemâdat ve nebâtatı mat edene rastladım.
1275. Bunlar cüzîyattır, küllîyatın da onun yüzünden renkleri sararmış, kokuları bozulmuştur.
Hazreti Mevlâna, selâm olsun üzerine, 1266. beyitte, ’Tanrı yüze bildirici demiştir. Onun için âriflerin gözü, yüze dalmış, kalmıştır’ diye buyuruyor.
Abdülbâki Gölpınarlı, bu beyitin yorumunu yaparken, “Hazreti Muhammed, gerçek yoksulların yüzlerinden tanınacağını, Bakara sûresinin 273. âyetinde bildirmektedir” der ve ayrıca, “Arâf sûresinin 48. âyetinde, Arâf erlerinin, insanları yüzlerinden tanıyacakları anlatılmaktadır ve Yunus sûresinin 27, âyetinde, kötülük edenlerin yüzleri ‘Gecenin bir parçasına bürünmüştür sanki’ diye belirtilmektedir, Hac sûresinin 72. âyetinde, âyetler okununca kâfirlerin yüzlerinde inkâr belirtileri göründüğü söylenmektedir. Fetih sûresinin 29. âyetinde, inananların yüzlerinde secde belirtilerinin göründüğü bildirilmektedir. Mutaffıfîn sûresinin 24. âyetinde de inananların yüzlerinde cennet parlaklığı bulunduğu ve Peygamber’in onları bu parlaklıkla tanıdığı açıklanmaktadır. Ve daha birçok âyetlerde de, kıyâmette, inananlarla inanmayanların yüzlerinden tanınıp bilineceği söylenmiştir” diye açıklar.
Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, bir hadîs-i şerîfinde, “Hayrı güzel yüzlülerin katında arayın, onlardan dileyin” diye buyurmaktadır.
Nitekim Hazreti Mevlâna, “Aşıklara sevgilinin güzelliği müderristir; defterleri, dersleri, meşkleri de onun cemâli” diye buyurur ve yine bir beyitinde, “Bana senin akîk gibi dudağın gerek, şekerin ne faydası var? Bana senin cemâlin lâzım, kamerin ne yeri var?” diye seslenir.
“Hakk her an tazedir, cihanın sonsuz güzeli O’dur. Aşık, O’nu kalıp haline getirmeden, tamamen kalıp dışı sonsuz güzelliklerde seyreder” der Hasan Dede ve Evliyâullah’ı örnek göstererek, “Bütün Evliyâullah, Hakk aşıklarıdırlar. Hazreti Muhammed, akılları taşıdığı kadar onlara yüzünü gösterdi. Onlar da oraya gönüllerini bağladılar ve oradan bir an dahî ayrılmak istemediler. Çünkü o bâkî güzel, dünya durdukça güzelliğini koruyacaktır. Bütün varlık O’dur, O’nun yarattıklarıdır. O, güler yüzde, tatlı dildedir.”
Nitekim, Hazreti Ali Efendimiz, selâm olsun üzerine, “Akıllı insanın dili, gönlünün ötesindedir; ahmak kişinin gönlü, dilinin ötesinde” diye buyurur.
‘Eşeğin sesini, kapının sesinden fark edesin diye her şeyin sesi, o şeyi haber verir.’ Ârif olana, aşıklar defterinden bir harf bile kâfidir.
Kasîde:
“Şarap içeceksen, bâri bizim dilberimizin elinden al, iç; güzel yüzlü, güzelliği ile âlemleri yakıp yandıran sevgilimizin elinden iç!..
Mecnûn gibi sevgiye engel olan akıl perdesini yırtmak istiyorsan, cesur aşkı bul da, onun elinden kadehsiz verilen mekânsızlık şarabını al, iç!..
Eğer içinde bir sıkıntı varsa, gönlün daralmış ise, betin benzin solmuşsa, onun gül bahçesine git, orada otur; mahmûr isen, onun seçkin mânâ şarabını iç!..”