MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CCXXVIII

Peygamber’in –sallâllahu aleyhi vesellem – Ali’ye –Tanrı ondan razı olsun – “Herkes bir çeşit ibâdetle Tanrı’ya yaklaşmayı diler, sen akıllı ve Tanrı’ya ulaşmış kulla sohbet yüzünden yaklaşmaya çalış ki o kulların en ileri gideni olasın” diye nasihat etmesi.

Peygamber, Ali’ye dedi ki: “Ey Ali! Tanrı arslanısın, kuvvetlisin, korkmazsın, yüreklisin.

Fakat arslanlığına dayanma, güvenme. Ümit ağacının gölgesine sığın!

2955. Hiç kimsenin rivâyetlerle, masallarla yoldan ayıramayacağı akıllı bir kişinin gölgesine gir.

Yeryüzünde onun gölgesi Kâf Dağı gibidir, rûhu da Simurg gibi çok yükseklerde uçmakta, yücelerde dolaşmakta.

Kıyâmete kadar onu övsem, söylesem tükenmez. Bu övüşe bir kesim, bir son arama.

Güneş, insan sûretiyle yüzünü örtmüştür, insan sûretinde gizlenmiştir; artık sen anlayıver. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.

Yâ Ali! Sen, Tanrı yolundaki bütün ibâdetler içinde Tanrı’ya ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç.

2960. Herkes bir çeşit ibâdete sarıldı, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapıştı.

Sen, akıllı bir kişinin gölgesine kaç ki gizli gizli savaşan düşmandan kurtulasın.

Bu, senin için bütün ibâdetlerden daha iyidir. Bu sûretle yolda ilerlemiş olanların hepsini geçer, hepsinden ileri olursun.

Bir Pîr ele geçirdin mi hemen teslîm ol; Mûsâ gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü.

Ey münâfıklık nedir, bilmeyen! Hızır’ın yaptığı işlere sabret ki Hızır” Haydi git, ayrılık geldi” demesin.

2965. Gemiyi kırarsa ses çıkarma; çocuğu öldürürse saçını başını yolma.

Mademki Hakk, onun eline “kendi elimdir” dedi; “Yedullahî fevkâ eydîhim” hükmünü verdi;

Şu hâlde Tanrı eli, onu öldürse de yine diriltir. Hattâ diriltmek nedir ki? Ona ebedî hayat verir.

Bu yolu, nâdir olarak yapayalnız aşan bile yine Pîrlerin himmetiyle aşmış, varacağı yere onların sayesinde ulaşmıştır.

2970. Pîrin eli, kısa değildir, gaybdekilere de erişir. Onun eli, Tanrı kabzasından başka bir şey değildir ki.

Gaybda bulunanlara böyle bir hilâti verirlerse huzûrda bulunanlar şüphesiz gaybdekilerden daha iyidir.

Gaybdekileri bile doyururlar, onlara bile ihsân ederlerse artık konuğun önüne ne nimetler koymazlar?

Huzûrlarında hizmet kemeri bağlanan nerede, kapı dışında bulunan nerede?

Pîri seçip ona teslîm oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçık gibi gevşek ve sölpük bir hâlde bulunma.

2975. Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilâlanmadan nasıl ayna olacaksın?”

Hazreti Ali Efendimiz, selâm olsun üzerine, Hazreti Muhammed Efendimizin eğitiminde yetişmiş ve bir ân dahî onun dışına çıkmamıştır.

Mürşidim Hasan Çıkar Dede, Hazreti Ali Efendimizin hakîkatini ve rûhunda tamamiyle Hazreti Muhammed Efendimizin rûhunun ikâmet ettiğini şu sözleriyle açıklar:

“Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, Hakk’a yürümeden önce Hazreti Ali’ye soyunmuştur ve O’nun rûhu Hazreti Ali’de ikâmet etmiştir. Hazreti Ali Efendimiz de, selâm olsun üzerine, son nefesinde şehâdet getirirken Hazreti Muhammed’e yola çıkmıştır. 

Nitekim, İsrâ sûresinin 71. âyetinde buyrulduğu üzere, “O gün bütün insanları imamları (önderleri) ile çağıracağız.”

Bizlerin de yolumuz, mürşidlerimizin ve Pîrimizin vasıtasıyla, Resûlallah’a çıkar. Yolcu, bir mürşid-i kâmile varmadan, Resûlallah’a varamaz.

Okuduğumuz beyitlerde geçen Kaf Dağı’ndan maksat Kutbu’l Aktâb olan mürşid-i kâmildir ve onun rûhu Simurg gibi yükseklerde uçmakta ve yücelerde dolaşmaktadır.

Fusûsu’l-Hikem’i şerh eden Abdullah Bosnevî Hazretlerinin buyurduğu üzere, Kutbu’l Aktâb olan mürşid-i kâmilin terbiyesinde yetişen sâlik “ayn”a isâbet eder ve ayn’el yakîn mertebesine nâil olur. Nitekim Hazreti Pîrimiz Mevlâna da onlardandır ve efendisi Hazreti Şems’in nazârıyla ayn’el yakîn mertebesine ulaşmış olduğundan, “Kıyâmete kadar onu övsem, söylesem tükenmez. Bu övüşe bir kesim, bir son arama.Güneş (Şems), insan sûretiyle yüzünü örtmüştür, insan sûretinde gizlenmiştir; artık sen anlayıver. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir” diye buyurarak bu sırrı beyân etmektedir.

Ey Ali yolunda yürüyen yolcu, “Sen, Tanrı yolundaki bütün ibâdetler içinde Tanrı’ya ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç. Herkes bir çeşit ibâdete sarıldı, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapıştı. Sen akıllı bir kişinin gölgesine kaç ki gizli gizli savaşan düşmandan kurtulasın.”

Mürşid-i kâmile intisâb ettin mi artık onun sözünden dışarı çıkma, tamamiyle teslîmiyet içinde ol, çünkü o ilm-i ledünde Hazreti Hızır’a benzer, sen de Hazreti Musa gibi onun hükmü altına gir. 

Her ne kadar, Hazreti Hızır, bir çocuğu öldürdüğünde ve bir gemiyi deldiğinde Hazreti Musa itirâz ettiyse de, sen, mürşid-i kâmil senin nazârına uymayan işler yapsa dahî itirâz etme ve sabret ki, o, “Yürü git, senin bu yolda yürümeye istidâdın yok” demesin.

Zîrâ, Tanrı’nın eli, mürşid-i kâmilin eli üzerindedir; şu hâlde Tanrı eli, onu öldürse de yine diriltir. Hattâ diriltmek nedir ki? Ona ebedî hayat verir.

Ayna olmak istiyorsan, aynana yüz tut ve ondan başkasını zikretme.

Mürşidim Hasan Çıkar Dede’nin bir şiirinde seslendiği gibi…

“Mürşid Hakk’tır, Hakk’tır ey dost,

Ey Hakk yolcusu,

Mürşidini kendine ayna et,

Toprak beden, kendine gel artık,

Dünyaya meylini bırak ey dost.

Mürşid Hakk’tır, Hakk’tır ey dost,

Ey Hakk yolcusu,

Tertemiz aynandan başka söz etme,

Dâim ondan, Tanrı’dan söz et,

Yeri göğü yaratanın sende özü var…”