Hasan Çıkar Dede

Hasan Çıkar Dede, aslen Makedonya’nın kültür şehri Üsküp doğumludur, fakat 1959 yılı sonlarında İstanbul’a göç etmiştir. Ailesinden aldığı dinî terbiye ve Üsküp’deki tasavvufî çevrelerin etkisiyle İstanbul’da daha da çok yoğunlaşan tasavvuf sevgisi ve ilgisi onu bu konuda araştırma yapmaya yönlendirmiştir. Girdiği çevrelerde yaptığı Mevlâna aşkıyla dolu olan konuşmaları, kendisini daha önceleri Üsküp’den tanıdığı ve Üsküp Mevlevîhânesi’nin son postnişini olan Hakkı Dede’ye kadar götürmüştür. Aralarındaki mânâ dolu yüce ilişki Hakkı Dede’nin kendisiyle mânen birleşmesi ile devam etmiş ve böylece 1965 yılında Hazreti Mevlâna’nın mânevî temsilciliğine ulaşmıştır. 1987 senesinde Konya’da düzenlenen Şeb-i Arûs törenlerinde postnişin sıfatıyla Hazreti Mevlâna’yı temsil etmiş ve 17 yıl boyunca da Galata Mevlevîhânesi’nde semâ meydanı açmıştır.

Hasan Çıkar Dede, 60 seneye yakın bir süredir, sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da birçok ülkede, gerek verdiği konferanslarla, gerek açtığı semâ meydanlarıyla, Hazreti Mevlâna’nın mânevî temsilciliğini yapmış ve O’nun asırlar öncesinden günümüze yansıyan ulvî sesi ve hakîkat ışığı olmuştur.

Hasan Çıkar Dede’nin mânevî kimliği..

Hasan Çıkar Dede, Üsküp’te başlayan, İstanbul’da devam eden ve 13 Ekim 2018 tarihinde, sevenlerinin gönüllerinde ebedîyete intikâl eden yolculuğu boyunca, Muhammed Ali, Ehlibeyt aşığı ve Mevlâna bendesi olarak daima Hakk’tan dil dökmüş, Hakk’ı yâd etmiş ve insanı insana söylemiştir.

“İnsan, ölmek için gelmemiştir bu âleme. İnsan, yaşamak ve yaşatmak için gelmiştir. İnsan kâinattır, kâinat da insandır. Kâinatta ne görüyorsanız Allah ile diridir, Allah ise sevenleriyle diridir” diye buyuran Hasan Çıkar Dede yaptığı bütün sohbetlerinde daima insan üzerinde durmuş, insanın hakîkatinden, insanın ne kadar yüce ve değerli bir varlık olduğundan söz etmiş ve insanları daima sevgiye, birliğe, kardeşliğe çağırmıştır.

Hasan Çıkar Dede için en büyük ve yüce insan Hazreti Muhammed’di. O, çok büyük bir Resûlallah aşığı ve gerçek bir Muhammedî idi. Erkân ve hakîkat bâbında Muhammedîye’nin en güzel, en çağdaş örneği idi. 

“İnsan varsa, Allah var” diye buyuran ve nübüvveti giydiği zaman, “Ben bütün âleme rahmet olarak geldim” diye seslenen Hazreti Muhammed Efendimize dayanarak, Yüce Mevlâna da şöyle çağırır insanlığı ve der ki: “Her ne isen yine gel; burası bir umut kapısıdır, umutsuzluk kapısı değil.. yine gel!”

Hasan Çıkar Dedemiz de, her nefesinde insanı çağırmış, insanı söylemiş, insanı dile getirmiştir. Yüce gönlünün kapılarını tüm insanlık âlemine açmış azîz bir Efendidir. O, Hazreti Muhammed’in nurunun ışığı, İmam Ali’nin ruhunun vârisi ve Hüdâvendigâr Mevlâna’nın bendesi olarak insanlığın zirvesinde yüce bir zâttır.

Hazreti Resûlallah’ı takip eden ve kendilerine bende eden Evliyâullah’ın Şahı İmam Ali Efendimizdir. Hazreti Resâlallah, son nefesinde binbir sırrın anahtarını Hazreti Ali’ye teslim etmiş ve, “Benden sonra Nübüvvet devri kapanmıştır, Velâyet devri açılmıştır. Bütün Velîlerin Emîri sensin yâ Ali!” diye hitâb etmiştir. İşte Kutbû’l Aktâb Hasan Çıkar Dede’nin de, İmam Ali Efendimize olan derin sevgisi ve gösterdiği sarsılmaz sadâkati ile Hazreti Ali’nin ruhunu taşıdığı, tasavvuf camiasında attığı her adımda belli olmuştur. 

Öyle ki, bir seslenişinde şöyle buyurmuştur:

“Aşk bağının bülbülleriyiz biz,

Gönlümüz solmaz bizim ah dostlar.

Sevgilinin nâr-ı ateşiyle yananlarız,

Ateşimiz sönmez bizim ah dostlar.

Bir gariptir görmeyene hâlimiz,

Cihanı kaplar, Hakk özümüz bizim.

Taç, hırka ile süslenmeyiz biz,

Dost ile doludur gönlümüz bizim.

Hakîkat bâbında rehberimizdir Muhammedimiz, 

Mürşidimizdir Şah-ı Alimizdir bizim, 

Mevlâna’nın yolunda yürüyenleriz biz…”

Kâmil insan Hasan Çıkar Dede, gerek insanlığı irşâd eden aydın sözleriyle ve gerek tasavvuf camiasında attığı yenilikçi ve çağdaş adımlarla kendinden daima söz ettirecektir. Onun gönüllerde yeşerttiği insanlık tohumu dünya durdukça nesilden nesile çiçek açarak, Hazreti Muhammed’in, İmam Ali’nin, Yüce Pir Mevlâna’nın ve bütün Pîran’ın kokusunu sevenlerine ulaştıracaktır.

Hasan Çıkar Dede’nin hizmetleri..

Hasan Çıkar Dede, meydana getirmiş olduğu şecaatleriyle tasavvuf câmiasında çok iyi tanınır ve bilinir. Kimsenin yapmayı göze alamadığı devrim niteliğinde hizmetleri, Hasan Çıkar Dede korkusuzca meydana getirmiştir ve bir ân dahî geri adım atmamıştır. 

Hasan Çıkar Dede’nin yaptığı devrim niteliğindeki hizmetlerin başında, ilk olarak, kadın ve erkek semâzenlerin aynı meydanda birlikte semâ etmeleri gelmektedir. 

Hasan Çıkar Dede, 1993 senesinde, Hazreti Muhammed Efendimizin, ayrım yapmaksızın, Kâbe’yi kadın-erkek birlikte tavâf etmelerine dayanarak, cinsiyet ayrımı yapmadan, kadınların da, medenîyetin şartları gereğince, özgürce ibâdet etme hakkına sahip olduklarını gözeterek, kadın ve erkek semâzenleri aynı meydanda birlemiş ve sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bir ilke imza atarak, Galata Mevlevîhânesi’nde semâ âyin-i şerîfi icrâ etmiştir. Hattâ zaman içinde, farklı ülkelerden, farklı din ve dillerden semâzenler de Hasan Çıkar Dede’nin semâ meydanında semâ etme ayrıcalığına erişmişlerdir.

Zirâ, Hünkâr Hacı Bektaşî Velî de, “Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok, noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde” diye seslenir.

Hasan Çıkar Dede, Hazreti Mevlâna’nın gülbahçesini, semâzenlerine renkli tennûreler giydirerek, semâ meydanlarına taşımıştır ki, tarihe baktığımızda bu uygulama Mevlâna’nın devrinde de karşımıza çıkmaktadır.

Semâ, Mevlevîye’de ibâdettir ve başlangıcı Hazreti Muhammed Efendimize kadar uzanır. Bugün hem Mevlevî semâ’ının hem de Alevî semâhının özünde Hazreti Muhammed Efendimiz vardır.

Hasan Çıkar Dede, bir devrim yaparak, bu iki semâ’ı, 1994 senesinde Lütfi Kırdar Spor Salonu’nda büyük bir topluluğun önünde Cem Vakfı’nın Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan Bey ile meydana getirdikleri ortak bir çalışma sonucunda birlemişlerdir ve bu Birlik Semâ’ında Mevlevî semâzenleri ve Alevî canları birlikte semâ etmişlerdir.

Bugün hâlen Hasan Çıkar Dede’nin evlâtları Birlik Semâ’ını, Hasan Çıkar Dede’ye ait olan deyişler eşliğinde icrâ etmektedirler.

Hasan Çıkar Dede, bakın Birlik Semâ’ının deyişlerinde bizlere nasıl seslenmiş:

“Şah Ali’nin konağı birlik âlemidir ey dost.

Beşerî ve dünyevî sıfatlardan dışarıdır.

O insanın hakîkati, canı gibidir, ey dost.

Her şey fânîdir ama Şah Ali bâkîdir, ey dost.

Ali dost, Velî dost, dost.

Şahım dost, Pîrim dost, dost.

Ya Muhammed Resûlallah, Şah Ali Velîullah.

Annemiz Fatıma Zehrâ, Hasan, Hüseyin aşkına, dost.

Selâm olsun üstüne Ehl-i Beyt’imin, selâm olsun üstüne Mevlâna’mızın.

Selâm olsun üstüne Pîran’ımızın, âşıklara canlara selâm olsun.

Kerbelâ’da şehit düşen dostlara; Hasan, Hüseyin’e selâm olsun.

Muallâ ruha sahiptir, cihan Şahı yâ Ali.

O Tanrı’da yok olmuştur, keremullah yâ Ali.

Hakk’ın yüce sıfatları, Ali’nin vasfıdır, ey dost.

O’ndan doğan eşsiz nurlar, Tanrı’nın nurudur, ey dost.

Ali var oldukça ey dost, cihan var olur, var olur.

Kâinat’ın ruhu O’dur, cihan Şahı yâ Ali.

Hakk’da fânî olan Ali, dervişliğin önderidir.

Nebîlerin, velîlerin övündüğü bir erdir…”

Hasan Çıkar Dede’nin icraatleri bununla da bitmiyor tabii ki… 

Hasan Çıkar Dede’nin Mustafa Kemal Atatürk’e olan hayranlığı ve sevgisi de yine herkesçe bilinmektedir.

Hasan Çıkar Dede’nin gözünde Mustafa Kemal Atatürk, askerî dehâyı Hazreti Muhammed’den, sadâkati ve imanı Hazreti Ali’den, devrimci ruhunu da Hazreti Mevlâna’dan almıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün de yapmış olduğu devrimler arasında Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hadîs-i Şerîfleri Türkçeleştirmek olmuştur.

İşte Hasan Çıkar Dede, Mustafa Kemal Atatürk’den aldığı bu örnekle, semâ âyin-i şerîflerini Türkçeleştirmiş, bununla da sınırlı kalmayarak, semâ âyin-i şerîflerini izlemeye gelen yabancıların da anlayabilmesi için, İngilizce olarak da icrâ ettirmiştir.

Hasan Çıkar Dede’nin Mustafa Kemal Atatürk’e olan sevgisi ve saygısı o derece yüksekti ki, Mustafa Kemal Atatürk için bir semâ âyin-i şerîfi de bestelemiş ve yine bir ilke imza atarak, 1999 senesinde 10 Kasım’da Taksim Atatürk Kültür Merkezi’nde açtığı semâ meydanında, izlemeye gelen binlerce katılımcıyla birlikte, Atatürk’ü en güzel şekilde yâd ederek tarihe geçmiştir.

Hasan Çıkar Dede, her zaman özgün, yenilikçi, çağdaş bir görüşe ve karaktere sahipti. Doğal olarak da bu yüce karakterin doğurduğu fikirler, onu izleyenleri aydınlattı, karanlıklardan kurtardı.

Hasan Çıkar Dede’nin aramızdan ayrılmadan önce meydana getirdiği son devrim ise, evlâtları arasından uygun gördüğü ve posta çıkardığı kadın postnişindir. Tarihe baktığımızda 17. asırda, ilk kadın postnişin, Afyon Mevlevîhânesi’nin Dedesi Divâne Mehmet Hazretleri’nin kızı Güneş Bacı’dır. 

Hasan Çıkar Dede’nin yaptığı bu yenilikçi ve çağdaş adımda yine onun kadına nasıl yüce bir makâm verdiği gözler önüne serilmektedir ki, onun bu bakışının yine, kadının saadete erdiği ve çağdaşlığın ilk o zaman başladığı devirde, “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözüyle en medenî Peygamber Hazreti Muhammed’e dayandığı ve “Kadın bir nurdur, sevgili değil; kadın yaratıcıdır, yaratılmış değil” sözüyle de Hazreti Mevlâna’ya dayandığını görmekteyiz.

Hasan Çıkar Dede, Hazreti Mevlâna’nın bendesi olarak, “Dünle gitti cancağızım, düne ait ne varsa.. bugün yeni şeyler söylemek lâzım” düstûruyla hareket ederek, Mevlevî mûsikîsine kattığı sayısız özgün eserleri de dile getirmeden geçemeyiz. 

Hasan Çıkar Dede, Mevlevîliğe adımını attığı günden itibâren, aramızdan sûreten ayrıldığı bu zamana kadar tam 15 semâ âyin-i şerîfi ve 500’den fazla ilâhi yazıp bestelemiştir. Bu hakîkaten onun ne derece bir Hakk aşığı, bir Mevlâna aşığı olduğunun en somut kanıtıdır.

Bir diğer somut kanıt ise, Hazreti Mevlâna’nın bizzat kendisine ait olan kırmızı meydan postunun da Hasan Çıkar Dede’ye verilmiş olmasıdır.

Bundan yaklaşık 800 sene evvel Mevlâna’nın kullanmış olduğu mânevî değeri çok yüksek olan kırmızı renkteki meydan postu, Hazreti Mevlâna’nın Hakk’a yürümesi ile kendisinden sonra torunlarına ve halîfelerine intikâl ederek, son yüzyılın içinde sırasıyla Hazreti Mevlâna’nın torunlarından olan Bâkır Çelebi’nin emânetine geçmiş, daha sonra ise bu hizmeti Celâleddin Çelebi devralmıştır. Celâleddin Çelebi’den sonra Konya postnişini olan Selman Tüzün Dede, tam 30 yıl boyunca bu emâneti korumuş ve 1993 senesinde Hazreti Mevlâna’nın mânevî buyruğu ile Hasan Çıkar Dede’ye teslim etmiştir. 

Bir söz vardır: “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” Ve Hazreti Mevlâna da, bir seslenişinde, “Bugün Ahmed benim!” diye buyurur.

Zîrâ Hasan Çıkar Dede’nin de Mevlâna’nın dışında bir hiçbir varlığı yoktu; ve son nefesine kadar Mevlâna’nın yolunda hizmetlerini sürdürdü. 

İmam Ali buyurur, der ki: “Bilgiyle dirilen ölmez.”

İşte Hasan Çıkar Dede, en başta Hazreti Muhammed’in ilmini kendine şiâr edindi ve O’nun dili, O’nun ahlâkı ve O’nun sevgi ilmiyle insanlık âlemine seslendi, bütün insanlık âlemini kucakladı, hepsini bir gördü, hiç ayrım yapmadı, ikiliğe düşmedi; daima sevgiden, birlikten, kardeşlikten söz etti ve insanları sevgiye, birliğe, kardeşliğe dâvet etti.

Hasan Çıkar Dede, daima, insan yaratılmışların en şereflisidir düstûruyla her dinden, her dilden, her renkten insanı kucakladı ve sevginin, barışın, kardeşliğin sembolü oldu.

Hazreti Muhammed, “Biriniz din kardeşini seviyorsa, ona bildiğini öğretsin” diye buyurur.

Hazreti Mevlâna da, “Her Peygamberin, her Evliyânın bir yolu yordamı vardır; fakat Allah’a götürmede hepsi de birdir” der.

Evet, Peygamberlerin ve Velîlerin gâyeleri birdir, hepsinin amacı insanları Yaradan’a götürmek olmuştur. Lambalar farklı görünseler de, onlardaki ışık aynı ışıktır.

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bir âyette, “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” diye buyrulur. İşte Hasan Çıkar Dede, gerçek anlamda “İnsan”ın en güzel, en lâtif, en yüce örneğiydi. 

Fakat yine, Hazreti Muhammed Efendimizin bir hadîs-i şerîfinde açıkladığı gibi, “Müminler ölmez, bir evden bir eve taşınırlar.”

Hazreti Mevlâna’nın, efendisi Hazreti Şems ile buluşmaları gibi, Hasan Çıkar Dede’nin de Hakk’a yürüyüşü bir vuslattır, efendisi şeyhi Hakkı Dede ile buluşmasıdır. 

“Ey oğul, ölümden ne diye korkalım, kaçalım? Aslında can vermek candır, cana kavuşmaktır! Mâdenden niçin kaçalım; ölüm, altın mâdenidir! Hakk seni çağırınca, kendine doğru çekince o emre uyup gitmek, cennet gibidir; ölmek ise kevsere benzer!” diye buyuran Hazreti Mevlâna, ölüm gecesini, “Bu gece benim düğün gecem, Sevgili’yle buluşma gecem. Davullar çalınsın, neyler üflensin, semâzenler semâ etsinler; bu gece benim Yâr ile buluşma gecem” diyerek hüzün ortamından neşe ortamına taşımıştır.

Hasan Çıkar Dede’nin sûreti ne kadar bu âlemden kalkmış olsa da, onun çağdaş, yenilikçi, birleyici fikirleri yaşamaya devam edecektir. 

Hasan Çıkar Dede ölmedi, onun yüce ruhu bâkîdir ve sevenlerinin gönüllerinde dünya durdukça bâkî kalacaktır.

Hasan Çıkar Dede, kimliğini açıkladığı ve yine insana seslendiği üç şiiriyle, o ilâhî sesini bizlere şöyle yansıtmaktadır:

Mevlâna idim ben…

Şu fânî mülküne çok geldim gittim ben,

Yağmur olup yağdım,

Ot ve çiçek bittim ben.

Rum diyârında irşâda geldim ben,

Horasan’dan gelen Celâleddin-i Mevlâna idim ben. 

Bazen Nebî, bazen Velî göründüm ben, 

Şimdi Hamdülillâh kendimi bildim ben. 

Geldim gittim, benim zâtımı hiç bilmediler, 

Sırrımı kimseler fethetmediler,

Kendini bilmeyen kişilerle kardeş oldum ben. 

Hasan koydular ismimi, 

İnsanlık âlemine hizmete geldim ben… 

Ey İnsan Efendim…

Altıbinaltıyüzaltmışaltı âyet ile, 

Kitap olmuş Kur’ân-ı Kerîm. 

Söz Kur’ân’da, özü sensin,

Ey güzel insan Efendim! 

Ol âyeti beyânatla örülmüş,

Acep bir muamma cansın,

Ey insan Efendim!

Bu mazhârı gören göze hayrânım, 

Fark edeli beri mest oldu canım,

Hep bütün Kur’ân’dır benim seyrânım, 

Ne et, ne kemik, ne de kansın, 

Ey insan Efendim!

Nurdan kılıf giyip meydana çıktın, 

Kendi gözün ile kendine baktın, 

Dede der ki ezel ebed Mutlak’tın, 

Bildim ki hep varlık sensin,

Ey insan Efendim!..

Kendini bil ey insan… 

Bin sır ile Tanrı yüklemiş seni, 

Sen aynasın, O’dur güzelliğin sultanı ey insan. 

Âlemde ne varsa sendedir her ân için, 

Sen sende ara kendini, kendini tanı ey insan. 

Tüm sende olan sırlar açıklansa eğer,

Gül bahçesi olurdu gök ile yer, ey insan.

İnsandan silinsin şu kibir, gör o zaman, 

Her Firavun sanki Mûsa Peygamber ey insan. 

Dünyada ilk ve son varlıksın,

Allah katında tek varlıksın, Halîfe-i Hakk’sın ey insan! 

Yerin göğün tek varlığı, kâinatın nurusun, 

Âlemler sende zuhûr oldu, sen Hakk’sın ey insan… 

Hasan Çıkar Dedemizin selâmları ve güzel duasıyla…

“Sevgili dostlarım, sevgili canlar… Her ânınız nur olsun, gönüller ferâh olsun, yaşamlar duygu dolu olsun, koşuşlar hep güzelliklere doğru olsun… Kâinatın nuru Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehlibeyt Efendilerimizin, yüce Pîrimiz Hüdâvendigâr Mevlâna’mızın ve Pîran Efendilerimizin selâmları, feyizleri ve güzel keremleri, bizleri sevenlerin ve bizleri izleyenlerin üzerine olsun. Allah, sizleri hep güzel günlerde yaşatsın. Sevgiler, Allah’a emânet olun. Huuu…”