MESNEVİ’DE YOLCULUK – Cilt I/XCIII

“Mâdemki barış savaş olur, savaş da barış olur. O hâlde her istediğini yapan o yüce Yaratıcı’nın elindeki sanat kudretini bilmek gerek.” Hasan Dede

1248. Âdem bunların hepsini bildi. Fakat kazâ gelince nehyi bilmede hataya düştü.

1249. Acaba bu nehiy, haram olduğundan mıdır, yoksa korkutmak için mi?

1250. Gönlünce tevîli üstün tutunca kendisi hayretteyken tabîatı, buğdaya doğru koştu.

1251. Bahçıvanın ayağına diken batınca hırsız fırsat buldu, esvâbını çalıp kaçtı.

1252. Âdem hayretten kurtulup tekrar yola gelince, gördü ki hırsız eşyayı iş yerinden götürmüş!

1253. “Rabbenâ innâ zalemnâ” deyip ah etmeye başladı. Yâni “karanlık bastı, yol kayboldu” dedi.

1254. Bu kazâ, güneşi örten bir buluttur. Arslan ve ejderha bile ondan feryâd ve figân etmektedir.

1255. “Kazâ ve kader zuhûr edince bir tuzağı bile görmüyorsam bu yolda câhil olan yalnız ben değilim ya!”

1256. Zorlamayı bırakıp feryâd ü figâna koyulan kişi ne kutlu kişidir; o, iyi bir işe sarılmıştır.

1257. Eğer kazâ, seni gece gibi sararsa sonunda yine elinden tutacak odur.

1258. Yüz kere canına kasdederse yine sana can veren derdine dermân olan kazâdır.

1259. Bu kazâ yüz kere yolunu kesse de yine senin çadırını göklerin üstüne kurar.

1260. Seni emînlik mülküne götürmek için bu korkutmasını inâyet bil!

1261. Bu sözün sonu gelmez, söz de uzadı. Sen tavşanla arslan hikâyesini dinle!

Hazreti Mevlâna, selâm olsun üzerine, “O, bir can karşılığı bir öpücük veriyor; ne bedava bir alışveriş! Git; can ver de bir öpücük satın al!” diye seslenir.

Sultan Veled Hazretleri, İbtidanâme adlı eserinde şöyle buyurur:

“Hele daha çevik çalışın, tez olun da şu hapis âleminden, şu körlük dünyasından kurtulun. Ey oğullar, onun izinden birer birer sıçrayın; çıkın şu oluş bozuluş dünyasından. Müridseniz şeyhin yolunda yürüyün; maşuka doğru aşıkçasına koşun. Yolunuzu kesenler sayısız; hepsi de canınızın kanına susamış. ‘Evirip çeviren odur ancak’ kılıcını, genç ihtiyar, hepiniz alın elinize. Yol keseniniz nefstir; vurun boynunu da cennetlere doğru yürüyün. O köpek huylu, diri kaldıkça Hakk’tan bir koku almanıza meydan vermez. Sonunda herkesi aşağılığa çeker de ondan sonra helâk eder gider. O düzenci çok güçlü bir yol kesendir; can gözünü aç da akıllıca otur. Âdem’e, o meyvayı bir solukta yedirdi ve cennetten çıkarttı onu. Âdem, bir kuş gibi onun tuzağında kaldı; gözlerinden ırmak gibi yaşlar aktı. Virdi, ‘Rabbimiz, nefislerimize zulmettik biz’ sözüydü; bir zaman hep böylece dilekte bulundu. Elbisesi, tacı gitti, çırçıplak kaldı; ayrılık ateşinde yanıp kavruldu. Hakk’tan elde ettikleri kalmadı; testideki su bitti de testi kaldı. Testiye benzeyen bedeni ağlayıp inlemeye kaldı; aşkla suyunu aramaya koyuldu. Allah, sızlayışını kabul etti; testisine denizleri boşalttı. Ayrılığa düşmüş canı, buluşma devletine erdi; yine o hoş parça-buçuk, asla kavuştu. Yakıp yandıran zahmet, ebedî bir define oldu; tekrar makbûl olup sürülmekten kurtuldu. Aşk iksiriyle canı altın oldu; o denizde katresi inci kesildi. Parça-buçuğu tüm oldu da gamdan kurtuldu; o yas, tekrar düğün dernek oldu gitti. Şeytandı, tekrar melek oldu; kuzgundu, Allah, onu alıcı doğan yaptı. Yerdeydi, Zühre’den de değersizdi; göğe ağdı, yine güneş oldu. Güneş sözü, anlatabilmek için; yoksa bu söz, onu ululamamaktır.”

Yunus Emre’nin şu seslenişi ne kadar yerinde ve güzeldir…

“Hakîkate bakar isen, nefsin sana düşman yeter, 

Var şimdi nefsin ile dövüşüp savaşadur. 

Nefstir eri yoldan koyan, yolda kalır nefse uyan, 

Ne işin var kimse ile, sen nefsine hor bakadur. 

Diler isen bu dünyanın şerrinden olasın emîn, 

Terkeyle kibri ve kini, gir hırka altına derviş oladur…”

Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, “Yasak ve nâhoş olan bir şeyin meydana gelmesinden dolayı çekilen sıkıntı, kırk sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır” diye buyurur.

“Allah’ı davet eden gönül, dar olmamalıdır” der Hasan Dede, “Allah, hepimizi, bütün insanları davet ediyor. Ne kadar zor olursa, o kadar kıymetlidir. Zorluğu, kazancımızın kıymetinden. İçinde bulunduğumuz dünya çok sehhâredir. Onun için, içine girdiğin gönülden çıkmayacaksın. Çıkar çıkmaz tutuyor insanı. Aşikâr olanı görmemize engel olan cehâlet perdesidir; eğer sadakât ve güçlü bir imanla yola koyulursak, o zaman Hakk bizi kabul eder; perde kalkar, sevgili görünür.”

Kasîde:

“Senden vazgeçmiş değilim, daima seninle meşgûlüm. Her an seni biraz daha yüceltmedeyim. Biraz daha fazla azîz etmedeyim. 

Tertemiz zâtıma, padişahlık güneşim üzerine yemin ederim ki, ben, seni sana bırakmam. Seni lütuflarla, keremlerle yüceltir dururum. 

Senin yüzüne, kendi ışıklarımdan, kendi nurlarımdan nurlar saçarım. Senin başını, on tane mağfiret, yarlıgama parmağı ile kaşırım. 

Rıza göğünde binlerce inâyet bulutu var. O bulutlardan yağarsam; ancak senin başına yağarım. Başkasının başına yağmam. 

Lütfum, sana hizmet etmek için hazırlanmıştır. Zaten ben iyilikler kaynağıyım. 

Bana; ‘Hastayım’ dediğin geceden beri, binlerce şifâ şerbeti, sevgiyle, şefkatle kaynayıp duruyor. 

Yanıma gel de, gözlerine yeni bir sürme çekeyim. Çekeyim de, sırlarımı görüp anlaman için gözlerin nurlansın, aydınlansın. 

Lütfum öyle çok, keremim öyle bol ki, beni inkâr eden yabancıların bile ellerinden tutmadayım. En kötü insanları bile nimetlerimle beslemekteyim. Hâl böyleyken, beni sevenlerden, bana yakın olanlardan nasıl olur da lütfumu esirgerim?”