MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CXXX

Hâkim Senaî’nin “Seni yoldan alıkoyan şey; ister küfür sözü olsun, ister iman… Seni dosttan uzak düşüren nakış; ister çirkin olsun, ister güzel… İkisi de birdir” sözü ve Peygamber sallallahu aleyhi vessellemin “Sa’d, çok kıskançtır, ben Sa’d’dan daha kıskancım, Tanrı ise benden de kıskançtır. Kıskançlığından dolayı görünür, görünmez bütün kötülükleri haram etmiştir” hadîsi.

Hakk, kıskançlıkta bütün âlemden ileri gittiği içindir ki, bütün âlem kıskanç oldu.

O, can gibidir, cihan beden gibi. Beden; iyiyi, kötüyü, canın tesiriyle kabul eder.

Kimin namazında mihrâb ve kıblesi Ayn olursa onun tekrar iman tarafına gitmesini ayıp ve kusur bil.

1760. Padişaha esvapçıbaşı olan kişinin, padişah hesabına ticarete girişmesi ziyankârlıktan ibarettir.

Padişahla birlikte oturan kimsenin padişah kapısında oturması yazıktır, aldanmaktır.

Bir kimseye padişahın elini öpme fırsatı düşer de o, ayağını öperse bu, suçtur.

Her ne kadar ayağa baş koymak da bir yakınlıktır, fakat el öpme yakınlığına nispetle hatadır, düşkünlüktür.

Padişah, birisi yüzünü gördükten sonra başkasına meylederse kıskanır.

1765. Tanrı’nın gayreti buğdaya benzer, harmandaki saman da insanların kıskançlığıdır.

Kıskançlıkların aslını Hakk’tan bilin. Halkın kıskançlıkları, şüphe yok ki Tanrı kıskançlığının feridir.

Bunu anlatmayı bırakayım da o, on gönüllü hercaî sevgilinin cefâsından şikayet edeyim…

Hasan Dede, selâm olsun üzerine, “Allah o kadar kıskanç ki, hep O sevilsin ister. Her şey O’na ait olduğu için başka bir yere bakarsan yine O’nunla bakmanı, O’nun sevgisi ile sevmeni ister” der ve şöyle devam eder:

“Hazreti Muhammed, bizim iman ettiğimiz yerdir. Hazreti Muhammed’in her sözüne inandık, iman ettik. O, her zaman Allah’ın büyüklüğünden, güzelliklerinden dil döktü, insanların gönüllerini fethetti, kendini sevdirdi. Bazılarını da kendisine aşık etti. O’na, ‘İmanım’ dediler. Hem dinim, hem imanım. Yâni O, sonsuz Sevgilim benim. Artık ben O’nun dışına çıkmam. Bakın iman ettiği yer onun mihrâbı artık. Allah’ın güzelliklerini orada görüyor, her şeyini O olarak görüyor. Gördüğü içindir ki oraya iman ile bakıyor. Her zaman ne diyoruz; her şeyin üstünde imandır!”

Selâm üzerlerine olsun, Hazreti Muhammed’in arslanı Hazreti Ali Efendimiz de çok güzel buyurur: “Tavanım, damım yıkıldı ama nura gark oldum. Toprağın atası, Ebu Turâb, oldumsa da bahçe kesildim. Benim sakınmam ancak Allah içindir, vermem de… Tamamı ile Allahınım, başkasının değil. Allah için ne yapıyorsam bu yapışım, taklit değildir; hayale kapılarak, şüpheye düşerek de değil. Yaptığımı, işlediğimi, ancak görerek yapıyor, görerek işliyorum. Ben görmediğim Allah’a ne inanırım, ne iman ederim. Zîrâ ben Rabbimi kalbimle gördüm…”

Ahmed Eflâkî Dede, selâm olsun üzerine, Âriflerin Menkîbeleri’nde şöyle rivâyet eder:

“Arkadaşların en gözdeleri rivâyet ettiler ki: Selçukoğulları devletinin yıkılmasının ve yok olmasının sebebi şu idi: Sultan Rükneddin, Mevlâna Hazretlerine mürid olup onu kendine baba yaptıktan bir zaman sonra eşi benzeri olmayan büyük bir toplantı (iclâs) yaptırdı. Derler ki o zamanda Şeyh Baba-yi Merendî denilen ihtiyar bir adam vardı. Riyâzet sahibi, zâhid ve bilgin (müteressim) bir adamdı. İnsan yüzlü bir takım şeytanlar bu şeyhle arkadaş olmuşlardı. Bunlar, sultanın yanında bu şeyhi o kadar övdüler ki sultan onun sohbetini büyük bir arzu ile istedi. 

Nihayet emretti, sarayın holünde (Taşthâne) bir semâ tertib edip tam bir ikrâmla Şeyh Baba-yi Merendî’yi getirdiler. Bütün büyükler onu karşılayarak çok izâz ve ikrâmla başköşeye oturttular. Sultan da bir kürsü koyarak kendi tahtının yanında oturdu. O sırada Mevlâna içeri girdi, selâm verip bir köşeye çekildi. Kur’ân-ı Mecid’in okunmasından sonra muarrifler, fasıllar okudular. İslâm sultanı, Mevlâna Hazretlerine bakarak: ‘Hüdâvendigâr’ın, ulu şeyh ve bilginlerin malûmu olsun! Bu hâlis kul, şeyh Baba hazretlerini baba edindi, o da beni oğullu­ğa kabul etti,’ dedi. Orada bulunanların hepsi: ‘Aferin, mübârek olsun,’ dediler. 

Hüdâvendigâr Hazretleri, kıskançlığından; ‘Gerçekten Sa’d çok kıskançtır, ben Sa’d’dan daha kıskancım, Tanrı da benden daha kıskançtır. Eğer sultan onu baba edindi ise, biz de kendimize, başka birini oğul ediniriz,’ dedi ve nârâ atarak yalınayak çıkıp gitti.

Çelebi Hüsâmeddin Hazretleri rivâyet etti ve dedi ki: Mevlâna Hazretleri dışarı çıkınca sultanın tarafına baktım, sultanın başsız oturduğunu gördüm. Hemen darbe yedi. Bilginler ve şeyhler, Mevlâna’nın arkasından koş­tularsa da o dönmedi.”

Beyit: 

“O gönül bekçisi, o cana şerefler veren eşsiz varlık, pek kıskançtır! Onun kıskançlığına karşılık siz de yüzünüzü ondan başkasına, yabancılara çevirmeyiniz!”