MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CXLII

“Maşallahu kan” sözünün tefsîri.

Bunların hepsini söyledik ama Tanrı inâyetleri olmadıkça Tanrı yolunda hiçiz, hiç!

Tanrı’nın ve Tanrı erlerinin inâyetleri olmazsa… melek bile olsa defteri kapkaradır.

Ey Tanrı, ey ihsânı hâcetler revâ eden! Sana karşı hiçbir kimsenin adını anmak lâyık değil.

1875. Bu kadarcık irşâd kudretini de sen bağışladın, şimdiye kadar nice ayıplarımızı örttün.

Ezelde bağışladığın irfân katresini, denizlerine ulaştır.

Canımdaki, bir katre ilimden ibarettir; onu ten havasından, ten toprağından kurtar!

Bu topraklar, onu örtmeden; bu rüzgârlar, onu kurutmadan önce sen hâlâs et!

Gerçi rüzgârlar, onu kurutsa, mahvetse bile sen, onlardan tekrar kurtarmaya ve almaya kâdirsin.

1880. Havaya giden, yâhut yere dökülen katre, senin kudret hazinenden nasıl kaçabilir?

Yok olsa, yâhut yokluğun yüz kat dibine girse bile sen onu çağırınca başını ayak yapıp koşar.

Yüzbinlerce zıt, zıddını mahveder; sonra senin emrin yine onları varlık âlemine getirir.

Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, bir hâdîs-i şerîfinde şöyle buyurur: “Maşallahu kane ve ma lem yeşe’lem yekûn – Allah’ın dilediği oldu, dilemediği hiçbir şey olmadı.”

“Ey Tanrı, ey ihsânı hâcetler revâ eden! Sana karşı hiçbir kimsenin adını anmak lâyık değil.”

Ahmed Avni Konuk, ruhu şâd olsun, bu beyitin tefsîrinde şöyle açıklama yapar: “Cenâb-ı Pîr Efendimiz bu beyiti, ‘Hep O’ndandır’ meşrebinde olanların zevkine göre buyurmuşlardır. Zîrâ ehl-i tasavvufta iki nazâr vardır; bir tâife ‘Hep O’dur’ derler, bir tâife de ‘Hep O’ndandır’ derler. Ehl-i hakîkat nazârında ise her iki meşreb dahî bir şeydir, aralarında asla fark yoktur. Fakat her tâifenin nazârlarına göre her ikisi de doğrudur.”

İnsanın zâhiri, dört ana sırdan ibarettir. Hasan Dede, selâm üzerine olsun, bununla ilgili şöyle buyurur: “Ey insan! Dört ana sırrın sahibisin. Birinci ana sır, vücudundaki harâret; güneşten bir parça. İkinci ana sır, vücudundaki su; denizden bir parça. Üçüncü ana sır, deri ile kemik; topraktan bir parça. Dördüncü ana sır, nefes; semâvattan bir parça. Bu dördü senden ayrılıp aslına gidecek. Peki sen nereye gideceksin?..”

Mısrî Niyâzî Hazretleri, selâm olsun üzerine, dört ana sırrı şu beyitleriyle dile getirir:

“Devr edip geldim cihana yine bir devrân ola,

Ben gidem bu ten sarayı yıkılıp virân ola,

Dört yanımdam âb u bâd u nâr u hâk edip hücum,

Benliğim onlar alıp bu varlığım tâlân ola.”

Hasan Dede, Sultan Ulemâ Hazretleri’nden şöyle bir menkîbe anlatır: “Bir gün Sultan Ulemâ Hazretleri, talebelerine şöyle bir soru yöneltiyor: ‘Sizi Allah’tan kim ayırdı biliyor musunuz?’ 

Talebeleri cevap veriyorlar: ‘Bilmiyoruz Efendi Hazretleri, siz anlatırsanız bilebiliriz.’ 

Sultan Ulemâ Hazretleri bu cevap üzerine, onlardan bir kova su istiyor, onlar da getiriyorlar. Talebelerinden birine, kovadaki suyu toprağa dökmesini emrediyor, o da suyu toprağa döküyor. Bir kova su daha istiyor, onu da nehire dökmesini emrediyor, onu da nehire döküyor. 

Sonra şöyle buyuruyor: ‘Kovadan maksat vücudunuz, sudan maksat ruhunuzdur. Dünyaya meyil verirseniz ruhunuz toprağa gidecek, ayak altı olacaksınız. Eğer Hakk ile yaşamınızı sürdürürseniz tekrar aslınıza döneceksiniz. Allah anıldıkça siz de anılacaksınız’..”

Esrar Dede, selâm üzerine olsun, “Bir gönülde sevgi ateşi, aşk yoksa, o gönül karanlıklarda kalmıştır. Allah’ın nurundan haberi yoktur!” der.

İşte Yüce Pîr Mevlâna da bir kasîdesinde şöyle seslenir bizlere…

“Kimin gönlünde bu aşktan eser yoksa, o Allah’ın nazârında çer çöptür, taştır, topraktır. 

Aşk, taşın gönlünden su fışkırtır. Aşk, gönül aynasındaki tozu, toprağı giderir. 

Kâfirlik, Hakk’ın ‘Celâl’ isminin tecellîsi gereği savaşmaya, insanları birbirine kırdırmaya geldi. İman ise, Hakk’ın ‘Cemâl’ isminin tecellîsi gereği barışmaya, insanları birbirine sevdirmeye geldi. Fakat aşk, savaşı da, barışı da ateşe vermek için geldi. 

Aşk, gönül denizinden baş kaldırır, ağzını açarsa, timsah gibi iki dünyayı da yutuverir. 

Aşk, arslan gibidir. Ne hiledir, ne de kurnazlıktır. O bazen tilkileşip, bazen kaplanlaşmaz. 

Aşktan yardım üstüne yardım gelince, can kapkaranlık, dapdaracık bedenden kurtulur. 

Aşk, daha başlangıçta bile baştan başa şaşkınlıktır, hayran olmaktır. Akıl, aşka karşı şaşırır kalır. Can ise abdallaşır. 

Ey seher rüzgârı! Benim gönlüm bende değil Tebriz’dedir. Daima eserek Şems Hazretlerine bizim hizmetimizi bildir.”