MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CXCVI

“Aklını başına al da Allah’a sığın, ona doğru kaç! Çünkü âb-ı hayat ondadır. Her nefeste ondan amân dile!” Mevlâna

Sâlih Peygamber, “Mâdemki haset ettiniz, bu işi yaptınız… üç gün sonra Tanrı’dan azâb erişecek. 

2520. Ondan üç gün sonra da can alıcı Tanrı’dan başka bir âfet gelecek ki onun üç alâmeti vardır.

Hepinizin yüzünün rengi değişir. Birbirinize bakınca yüzlerinizi türlü türlü renklerde görürsünüz.

İlk günlerde yüzleriniz safran gibi sararır, ikinci günü erguvân gibi kızarır.

Üçüncü günü yüzleriniz tamamiyle kararır, ondan sonra da Tanrı kahrı gelir çatar.

Eğer bu tehdîde benden delîl isterseniz devenin yavrusunu dağa kovalayın!

2525. Eğer tutabilirseniz derdinize çâre bulunur. Tutamazsanız ümit kuşu uzaktan kaçtı, gitti!” dedi.

Bu sözü duyunca hepsi birden köpek gibi onun ardından seğirtmeye başladılar.

Kimse yavruya erişemedi; dağlar arasına dalıp kayboldu.

Temiz ruh gibi ten ayıbından, nimet ve ihsân sahibi Tanrı’ya kaçıp gitmekteydi.

Sâlih dedi ki: “Gördünüz mü Tanrı’nın bu kazâsı nasıl geldi? Artık imidin boynunu vurdu.”

2530. Devenin yavrusu nedir? Sâlih Peygamberin gönlü. Onun hatırını ele alın, onun isteğini yerine getirin.

Onun gönlünü alırsanız azâptan kurtuldunuz; yoksa, pişman olduğunuzun, ümitsizliğe düştüğünüzün günüdür.

Hazreti Sâlih’in tertemiz gönlü, Semûd kavminin ezâlarından sıkıntıya düşünce, deve yavrusunun dağların arasına kaçıp gözden kaybolması gibi, derhâl, tüm noksanlardan münezzeh olan, lütuf ve ihsân sahibi Keremallahu Veche tarafına doğru kaçtı.

‘Kermallahu Veche’, İmam Ali Efendimiz için söylenen bir ifâdedir ki, selâm olsun üzerlerine, Yüce Pîr Mevlâna, İmam Ali Efendimiz için şöyle buyurur: “Yüzyirmidörtbin nebînin müşkül durumlarında el açıp Allah’tan yardım diledikleri zaman, onların yardımına koşan o Allah, Ali’ydi; ceddim Resulallah’a âşikâr geldi.”

Salât ve selâm üzerine olsun, “Müminin arkası himâye olunmuştur, korunmuştur” diye buyuran Hazreti Muhammed Efendimizden önce gelmiş olan bütün peygamberler, yardıma muhtaç olduklarında, hayalî bir Allah’a el açıp yalvarmışlar; O da, gerek deprem, gerek fırtına, gerek sel, gerek ateş ve gerekse ebâbil kuşlarıyla onların yardımına koşmuştur.

Nitekim, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur: “Derken ansızın Semûd kavmini bir deprem yakalayıverdi de, evlerinde diz üstü çöküp sabahladılar.” (A’raf, 78)

Yüce Pîr Mevlâna, Fil Vakâsı’ndan misâl vererek, “Ebâbil kuşlarında Tanrı kuvveti vardı” der, “Yoksa bir kuşcağız nasıl olurda bir fili helâk edebilirdi? Koca bir orduyu birkaç kuş kırıp geçirdi. Bak da bu kudretin Tanrı’dan olduğunu bil. Eğer bundan şüpheye düşersen yürü var, Eshâbı Fil suresini oku. Onunla inada kalkışır, düşmanlık dâvâsına girişirsen, yok mu? Eğer onlardan başını kurtarabilirsen beni de kâfir bil sen!”

“Hazreti Muhammed Efendimiz, İmam Ali Efendimiz, Ehlibeyt Efendilerimiz, yüce Mevlâna’mız ve Pîrân Efendilerimiz bizim sünnetlerimizdir, bizleri de size farz kılmışlar” der Hasan Dede, selâm olsun üzerine, “Onların yüzleri bizden görünür, onların dilleri bizden dile gelir; hiçbiri kabirden dile gelmez. İşte, mürşid-i kâmil kâinattır ve yüzyirmidörtbin nebînin ve sayısız velînin vârisidir.”

‘Devenin yavrusu nedir? Sâlih Peygamberin gönlü. Onun hatırını ele alın, onun isteğini yerine getirin. Onun gönlünü alırsanız azâptan kurtuldunuz; yoksa, pişman olduğunuzun, ümitsizliğe düştüğünüzün günüdür.’

Kasîde:

“Yaşayışın rahatı, huzuru o güzelle beraber bulunmadadır. Ondan ayrı düşersen, o güzel rahatı da, huzuru da alır götürür. Sen de rahattan ve huzurdan ayrı düşersin. 

Senin sevgin eteğimi tutmuş da bana diyor ki: ‘Benim bu sevgim, o sevgilinin sevgisinden; aslında bu sevgi benim sevgim değil, gerçek sevgilinin sevgisidir.’

Sana bu sevgiyi lütfettiği için ona şükret! 

Yeni yeni ateşlere düşen, yanan yakılan benim, artık o eski dostlarla ne alış verişim var? Gönlüm de sevgilinin canı gibi kararsız bir hâlde feryâd edip duruyor. 

Can, aşktan kendisinin de yaralı olduğunu, gönlüne diken battığını bilmez de sevdiği hâlde seni hırpalar, yaralar, onu hoş gör! Çünkü o da bir aşk hastasıdır. 

Sen aşk ırmağına dalmışsın, orada bulunan, kendisini göstermeyen gizli bir diken seni yaralamaktadır.

Sen o dikenden kaç, güle git, gül bahçesine git! Gül de, gül bahçesi de Tebrizli Şems’in gönlündedir. Çünkü Tebrizli Şems baştanbaşa bir bahardır.”