MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CLXXIII

“Ey Şems-i Tebrizî; gel, gönlüme güneş gibi ışık kılıcını vur! Kalkana benzeyen cana, ancak güneşin kılıcı nur verebilir!” Mevlâna

2230. O para veriş cömert kişiye lâyıktır. Can vermekse esâsen âşığın vergisidir.

Hakk uğruna ekmek verirsen sana ekmek verirler; Hakk uğruna can verirsen sana da can bahşederler.

Şu çınarın yaprakları dökülürse Tanrı, ona yapraksızlık azığı bağışlar.

Dağıtmaktan dolayı elinde mal kalmazsa Tanrı’nın inâyeti, seni hiç ayaklar altında çiğnetir mi?

Bir adam ekin ekince ambarı boşalır, ama bu işin iyiliği, tarlada belli olur.

2235. Fakat tohumu ambara kor, biriktirirse zaman geçtikçe bitler, fareler, o tohumu yiyip bitirirler.

Bu cihan tamamiyle fânîdir; aradığını sebatlı, kararlı âlemde ara! Suretin sıfırdan ibârettir; dilediğini mânâ âleminde dile!

Acı ve tuzlu canı kılıç önüne koy, fedâ et de tatlı bir deniz gibi olan canı al!

Eğer bu kapıdan bunu almaya kudretin yoksa bâri benden şu hikâyeyi dinle!

Hasan Dede, selâm olsun üzerine, şöyle bir menkîbe dile getirir:

“Bir gün Musa Kelâmullah kalkmış Tûr-i Sînâ’ya gitmiş. Tûr-i Sînâ’da Cenâb-ı Hakk’a demiş ki, ‘Bana izin verir misin Allah’ım, senin kullarını biraz keşfe çıkayım?’

‘Buyrun yâ Musa’ demiş Hakk, ‘çıkabilirsin.’

Çıkmış Musa, gelmiş bir rençbere, ‘Allah’ın selâmı üzerine olsun’ demiş.

O da ‘Sizin de yâ Musa’ demiş.

‘Ne yapıyorsun?’

‘Toprağı işliyorum.’

‘Güzel… Ne ekeceksin?’

‘Buğday ekeceğim.’

‘Olacak mı? Nasıl görüşün?’ demiş Musa.

‘Allah verirse’ demiş rençber, ‘olacak.’

Musa sevinmiş. Neden? Çünkü Allah’a sığınarak cevap verdi.

Kalkmış yürümeye devam etmiş. Bir rençber daha görmüş karşısında. Ona da selâm vermiş. Ona da sormuş, ’Ne yapıyorsun?’

‘Toprağı işliyorum.’

‘Ne ekeceksin?’

‘Buğday.’

‘Olacak mı?’

‘İster istemez olacak’ demiş rençber.

Bakın şimdi… Musa duraklamış, sormuş, ‘Ya Allah vermezse?’

‘İster istemez verecek!’

Musa Kelâmullah böyle bir kişiyle karşılaşmadığı için, bırakmış başkasını gezmeye, doğru Tûr-i Sînâ’ya gelmiş, çıkmış Hakk’ın huzuruna. ‘Allah’ım’ demiş, ‘senden izin istedim kullarını gezmeye. İki kulunu gezdim, ikisinin de işlerini keşfettim. Sordum ilkine, ne ekeceksin tarlanda, dedi buğday ekeceğim. Olacak mı? diye sordum, dedi ki Allah verirse, sana sığındı. Bu cevap benim hoşuma gitti, sana sığındığı için. İnşallah Allah verir… Sonra daha ileriye gittim, yine bir rençbere rastladım. O da toprağını işlemiş, ona da sordum, ne ekeceksin, dedi buğday. Olacak mı? diye sordum, bana celâlî cevap verdi, ister istemez olacak dedi. Durakladım, rençberin cemâline baktım, sordum ya Allah vermezse, dedi ister istemez verecek… Onlardan ayrıldım, senin huzuruna geldim.’

Cenâb-ı Hakk, Musa’ya sormuş, ‘Yâ Musa ilk ziyâret ettiğin rençberin tarlasına baktın mı, nasıl işlemiş?’

‘Baktım’ demiş, ‘dörtte üçünü güzel işlemiş, ama toprağın dörtte birinde topaklar vardı.’

‘Yâ Musa’ demiş Hakk, ‘ona istersem veririm, istemezsem vermem.’ Sonra yine sormuş, ‘Pekâlâ’ demiş, ‘beni mecbur kılan, ister istemez verecek diyen rençber toprağını nasıl işlemiş, baktın mı?’

‘Baktım’ demiş Musa, ‘toprağı o kadar güzel işlemiş ki, sanki toprağı kahve hâline getirmiş.’

‘Ah Musa’ demiş Hakk, ‘ben o kişiye vermezsem, dünyadan adâletim kalkar, mecburum vereyim.’

Bakın ne diyor, dünyadan benim adâletim kalkar diyor, mecburum vereyim…

Onun için her kişi, yaptığı işin hakkını verirse hiç gam yemesin, Allah karşılığını verir. Ama baştan savma iş yaptı mı, e Allah da onu başından savar… Yâni hiçbir şeyi mecbur ettiremezsin.”

Âşığa gelince; Sultan Veled Hazretleri, selâm üzerine olsun, niyâz ilâhîsinde şöyle seslenir: 

“Şem’i ruhuna cismimi pervâne düşürdüm

Evrâk-ı dili ateş-i suzâne düşürdüm

Bir katre iken kendimi ummâne düşürdüm

Takrîr idemem derd-i derûnum elemim var

Mevlâ’yı seversen beni söyletme gamım var

Dinle sözümü sana direm özge edâdır

Derviş olana lâzım olan aşk-ı Hüdâ’dır

Âşıkın nesi var ise mâşuka fedâdır

Semâ sâfâ cana şifâ ruha gıdadır

Ey sofu bizim sohbetimiz cana sâfâdır

Bir cur’amızı nûş ide gör derde devâdır

Hakk ile ezel ettigimiz ahde vefâdır

Semâ sâfâ cana şifâ ruha gıdadır

Aşk ile gelin eyleyelim zevk u sâfâyı

Göklere değin er görelim hûy ile hâyı

Mestâne olup debredelim çeng ile nâyı

Semâ sâfâ cana şifâ ruha gıdadır

Aşk ile gelin tâlib-i gûyende olalım

Şevk ile sâfâlar sürelim zinde olalım

Hazreti Mevlâna’ya gelin bende olalım

Semâ sâfâ cana şifâ ruha gıdadır…”