MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CLII

“Ey uyuyanlar, uyanın uyanın! Sabah, karanlık ordularını münhezim kıldı. Ey uykusunda müstağrak olan kimse, sen uyuyorsun amma Rabbin uyumuyor.” Bilâl-i Habeşî

Can, kemâldir, çağırması, sesi de kemâldir. Onun için Mustafa “Ey Bilâl, bizi dinlendir, ferahlandır.

Ey Bilâl! Gönlüne nefhettiğim o nefhâdan, o feyizden dalga dalga coşan sesini yücelt.

Âdem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akıllarını hayrete düşüren o nefhâyla sesini yükselt!” buyurdu.

Mustafa, o güzel sesle kendinden geçti. Tarîs gecesinde namazı kaçtı.

1985. O mübârek uykudan baş kaldırmadı; sabah namazının vakti gelip kuşluk çağı geldi.

Tarîs gecesi, o gelinin huzurunda tertemiz canları, el öpme devletine erişti.

Aşk ve can… her ikisi de gizli ve örtülüdür. Tanrı’ya gelin dediğim için beni ayıplama!

Sevgili, benim sözüme darılsaydı susardım; bana bir lâhzacık mühlet verseydi sükût ederdim.

Fakat, “Söyle, bu söz ayıp olmaz. Senin sözün, gayb âlemindeki kazâ ve kaderin zuhûrundan başka bir şey değildir” demekte.

1990. Ayıp, câhil mahlûka nispetle ayıptır. Fakat gayb âleminin pak ruhu, hiç ayıp görür mü?

Hazreti Pîr Efendimiz, selâm olsun üzerine, beyitte geçen ‘tarîs’ kelimesinden ‘arûs’a sirâyet buyurur. Nitekim ‘arûs’, ‘gelin’ mânâsına gelmektedir ve dolayısıyla Hazreti Pîr, bu beyitinde Kur’ân’a, yâni Hazreti Muhammed Efendimizin hakîkatlerine işaret etmektedir. 

Yüce Pîr Mevlâna’nın eseri Mesnevî de, Hazreti Muhammed Efendimizin hakîkatlerini yansıtan Kur’ân âyetlerinin aşkla yapılmış tevîlidir ve insanı insana anlatır. Bu sebeple, ister Mesnevî olsun, ister Kur’ân olsun; her ikisi de dinleyenin ruhuna ferahlık verir ve bambaşka âlemlere sürükler, öyle ki insan o güzelliklerin verdiği vecd hâlinden uyanmak istemez.

Âriflerin Menkîbeleri’nde şöyle bir kıssa nakledilir: “Ulu dostlar ve şanlı hür asîl kişiler şöyle rivâyet ettiler: Bir gün Çelebi Hüsâmeddin Hazretleri, Mevlâna Hazretlerinin hizmetinde, ‘Ben gece rüyada Bilâl-i Habeşî’yi gördüm, Tanrı ondan razı olsun. Tanrı sözü Kur’ân’ı başında tutmuştu, ilk ve son gelen peygamberlerin efendisi, Muhammed Emîn de, Tanrı’nın salât ve selâmı onun ve onun kerîm olan ailesi üzerine olsun, Mesnevî’yi önüne koymuş mütalâ ediyor ve bunun için kerîm olan Ashâba karşı övünüyor ve cevherler saçıyordu’ dedi. 

Mevlâna Hazretleri, ‘Vallahi, bu sizin mübârek gözünü­zün gördüğü gibidir. Hâşâ siz görmediğinizi söylemezsiniz. Dîdârı gören bir göz, nazar sahibi olur ve bütün gayblar ona görünür’ buyurdu. 

Şiir: 

‘Ey Hüsâmeddin Çelebi! Senin gayb gözün, gayba ait işleri ve sırları görmede ve açıklamada gayb gibi ustadır. 

Bu dünya ve bu dünya halkından bu müşâhede ve vergi, eksik olsun. Görmeyen insan, yüzü kara; basîret sahibi olgun insansa yolun aynası olur.

Senin gözbebeğini, ancak dünyada görmeyi artıran göz görebilir.’

Şunu da bilmek lâzımdır ki Kur’ân, güzel yüzlü, lâtif ağızlı, türlü elbiseler ve ziynetlerle süslenmiş, hatadan, kusurdan berî, şüphelerden arı duru bir gelin gibidir; fakat gayret ve ibret peçesi altında gizli kalmıştır. Nitekim buyurmuşlardır. 

Şiir:

‘Kur’ân gelini, yüzündeki peçeyi iman başkentini kavgadan, gürültüden temizlenmiş sakin gördü­ğü vakit açar.’ 

Bizim Mesnevî’miz de böyle mânevî bir dilberdir. Kendi güzellik ve olgunluğunda bir eşi yoktur. Aydın gönüllü nazar sahipleri ve ciğeri yanmış aşıklar için o, süslenmiş bir bağ, lezzetli bir rızıktır. Bu gayp âleminin dilberini görmekle haz duyan, Tanrı erlerinin inâyet nazarına mazhâr olan ve bu suretle ‘…O ne güzel kuldur. O tövbe ve rücû edendi’ âyetindeki Tanrı erlerinin sırasına giren cana ne mutlu’ buyurdular ve bundan sonra, ‘Mesnevî’nin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, âyetlerin, hadîslerin, hikâyelerin tertibinden aralarındaki münâsebeti kavramak için büyük bir itikât, devamlı bir aşk, tam bir doğruluk, selîm bir kalb, son derece bir zekâ, anlayış ve muhtelif ilimleri bilmek lâzımdır ki onun dışında insan seyredebilsin ve onun sırrının sırrına ulaşabilsin. Eğer doğru bir aşıksa bu vasıtalar olmadan da Mesnevî’yi anlamak hususunda, aşkı ona kılavuz olabilir ve bir menzile erişebilir. Tanrı başarı sağlayıcı, doğru yolu gösterici, yardımcı ve insanların idarecisidir’ dedi.

Şiir: 

‘Aşk, parladığı vakit Tanrı’dan başka her şeyi yakan bir şuledir.

Sen de ruhunda aşktan bir ateş parlat, bütün ibâdet ve düşünceleri yak.’”