MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CCXXV

“Derd-i aşkı gayrıdan sorma ne bilsin çekmeyen; ânı yine âşık-ı nâlâna söylen söylesin.” Bakî

(Aşk derdini başkalarından sormayın. Aşkı çekmeyen onun ne olduğunu ne bilsin? Siz onu yine inleyen âşığa sorun ki, size hepsini bir bir anlatıversin.)

O bedevîyi, oraya yoksulluk çekiyordu. Nihâyet o kapıyı, o devleti gördü. O penâhı olmayan yoksula padişâhın ihsânını hikâye etmiştik.

2875. Âşık, aşk diyârında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur.

Fıkîhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.

Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardır. Şüpheye dâir söz söylese sözleri, yakîni anlatmış olur. Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler.

Doğruluk denizinden zuhûr eden o eğri köpük, ferîdir. Sâf asıl, o feri de sâflıkla bezemiştir.

2880. O köpüğü sâf ve makbûl bil. Sevgilinin dudağından çıkan azarlayış say.

Âşığın, pek de istemediği o azar, sevgilinin yüzünün hatırı için hoş görülür.

Şekeri, ekmek şekline sokar, pişirirsen tadınca yine onda şeker lezzeti vardır, ekmek lezzeti bulunmaz. Bir mümin, altından yapılmış bir put bulsa hiç onu Şâmânlara bırakır mı?

Bırakmadıktan başka alır, ateşe atar. Onun ârîyet şeklini bu sûretle eritip bozar.

2885. Altında put şekli kalmaz. Çünkü sûret, ibâdete mânidir, yol vurucudur.

O putun hakîkati, yani altın; Tanrı’nın bir ihsânıdır. Sonradan put şekline sokulmuştur. Altın, Tanrı ihsânı olup altınlık nasıl bu ihsân için ârîyet bir sûretse put şekli de altın için ârızî bir sûrettir.

Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineğin verdiği baş ağrısı yüzünden gününü zâyî etme.

Sûrette kalırsan putperestsin. Her şeyin sûretini bırak, mânâya bak.

Hacca gidersen hac yoldaşı ara. Ama ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap.

2890. Onun şekline rengine bakma; azmine ve maksadına bak.

Rengi kara bile olsa değil mi ki seninle aynı maksadı güdüyor, aynı senin rengindedir, sen ona beyaz de. 

Bu hikâye parça buçuk söylendi (araya sözler karıştı, başka hikâyeler girdi.) Âşıkların işi gibi başsız, ayaksız nakledildi.

Fakat hakîkatte başı yoktur, ezel gibi evveline evvel bulunmaz. Sonu da yok. Ebedle eş!

2895. Hattâ su gibidir; her katrası hem baştır, hem ayak… Hem de başsız, ayaksız koşup gider.

Hâşâ, bu hikâye değil, kendine gel! Bizim ve senin bugünkü hâlimizdir, dikkat et!

Kuvvet ve kudret sahibi olan sofîlerin yanında geçmiş anılmaz.

Arap da biziz, testi de biziz, padişâh da biziz, hepsi biziz. Ezelde mahrûm olanlar, bunu anlamaktan mahrûm kaldılar. 

Aklı erkek bil. Kadın da bu nefis ve tabîattır. Bu ikisi zûlmete mensûb ve münkîrdirler; akıl ise ışıktır.

2900. Şimdi dinle, asıl inkâr neden meydana geldi, Şundan: küllün çeşit çeşit cüzîleri vardır.

Bu küllün cüz’ü, cüzülerin külle nispeti gibi değildir (terkip kabul etmez); gülün cüz’ü olan gül kokusu gibi de değildir. (Cüzülenmez; bu cüz ve kül itibârîdir.)

Yeşilliğin letâfeti güldeki güldeki letâfetin (itibârî olarak) cüz’ü olduğu gibi kumrunun sesi de (yine itibârî olarak) bülbül nağmesinin bir cüz’üdür.

Eğer bu husûstaki müşkül şeyleri anlatmaya, onlara cevap vermeye koyulsam susamışlara ne vakit su vereceğim? 

Eğer sen, burada müşkül vaziyete düştüysen sabret. Sabır, gamdan kurtulmak için anahtardır.

2905. Sakın, endişelerden sakın! Fikir arslan ve yaban eşeğidir, gönüller de ormanlıklar.

Perhizler, ilâçların başıdır. Çünkü kaşınma, uyuzluğu arttırır.

Perhiz, şüphe yok ki ilâcın aslıdır. Düşüncelerden perhiz et de can kuvvetini gör!

Sen, kulak gibi bu sözlere kabiliyet kazan da sana altından küpe takayım.

Küpe de ne? Altın madeni olursun Ay’a, Süreyya’ya kadar yükselirsin.

2910. Önce şunu duy ki bu muhtelif halkın canları da “elif”ten “yâ”ya kadar olan harfler gibi muhteliftir.

Bir yüzden baştan ayağa kadar hepsi birse de yine muhtelif harflerde birbirlerine benzerlik yoktur.

Harfler; bir yüzden birbirlerine zıt, bir yüzden birbirleriyle bir, bir yüzden faydasız ve alaydan ibâret, bir yüzden tamamı ile faydalı ve ciddîdir.

Aşk varlıktaki dönüşümü sağlayan bir güçtür. Ekmeği yediğin zaman sana gıda olur, sende dirilir, sen olur. Onun can buluşundaki hikmet, yaratılmışların hepsinde mevcuttur; aslımıza duyduğumuz özlem, kavuşma arzusudur. 

Hazreti Ali Efendimizin, insana ne güzel bir seslenişi vardır, şöyle der: “Sen ey insan, açıklayıcı bir kitap gibisin. Harfler içindeki gizlilikleri açığa vuran ve beyân eden vasıtalardır. Olgun insan, semâvî kitapların tümü kabul edilmiştir.”

Gayb sırlarının tercümanı Hazreti Ali Efendimiz yine buyurmuşlardır ki: “Aşktan daha feyiz verici, aşktan daha önemli bir hikmet rehberi, hayatın özünü her zerresine kadar gösteren, yollara ışık tutan, rûhun her yüzünde parlayan, aşktan daha üstün bir mürşid yoktur.”