MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CXLI

“Ârif, sen sustuğun hâlde, senin sırrından bahseden kimsedir.” Mevlâna

Nefs çok övülmesi yüzünden Firavunlaştı. Alçakgönüllü, hor, hakîr ol; ululuk taslama!

Elinden geldikçe kul ol, sultan olma! Top gibi zahmet çekici ol, çevgân olma!

Yoksa; senin bu letâfetin, bu güzelliğin kalmayınca, seninle düşüp kalkanlar, senden usanırlar.

Evvelce seni aldatıp duranlar, o vakit seni görünce “Şeytan” adını takarlar.

1865. Seni kapı dibinde görünce hepsi birden “Mezarından çıkmış hortlak” derler.

Genç oğlan gibi. Ona önce Tanrı adını takarlar, bu yaltaklıkla tuzağa düşürmek isterler.

Fakat kötülükte adı çıkıp da zaman geçince, bu kötülükte sakalı çıkınca; artık ona yaklaşmaktan şeytan bile utanır.

Şeytan, adamın yanına bir kötülük için gelir; senin yanına gelmez. Çünkü sen şeytandan da betersin.

Şeytan, sen insan oldukça izini izler, ardından koşar, sana şarabını tattırır.

1870. Ey bir işe yaramaz adam! Şeytan huyunda ayak direyip şeytanlaşınca senden şeytan da kaçmaktadır.

Eteğine sarılan kimse de, sen bu hâle gelince senden kaçar!

Âriflerin Menkîbeleri’nde rivâyet edilir ki: “Bir gün İslâm Sultanı İzzeddin Keykavus, Mevlâna Hazretlerini ziyarete gelmişti. Mevlâna ona gerektiği gibi iltifat etmeyip bilgiler saçmakla ve nasihatlerle meşgul oldu. 

İslâm Sultanı kul gibi tezellül gösterip: ‘Mevlâna Hazretleri bana bir nasihat versin’ dedi. 

Mevlâna: ‘Sana ne öğüt vereyim. Sana çobanlık emretmişler, sen kurtluk ediyorsun. Sana bekçilik emretmişler, sen hırsızlık yapıyorsun. Tanrı seni Sultan yaptı, sen şeytanın sözü ile hareket ediyorsun’ buyurdu. 

Sultan ağlayarak dışarı çıktı, medresenin kapısında başını açıp tövbeler etti ve, ‘Ey Tanrı, Mevlâna Hazretleri bana sert sözler söyledi ise de, senin için söyledi. Ben zavallı kul da bu alçakgönüllülüğü senin padişahlığından ötürü gösteriyor ve sana yalvarıyorum. Bu iki riyâsız sıdkın hürmetine bana merhamet et’ dedi ve şu iki beyiti söyledi: 

‘Nemli olan iki gözümün yaşına, ateş ve gamla dolu olan sineme merhamet et. 

Ey rahmeti her çoktan çok, her azdan az olan ben kuluna merhamet et.’

Mevlâna Hazretleri salına salına dışarı çıktı onun gönlü­nü alıp: ‘Git, yüce Tanrı sana merhamet etti ve seni bağışladı’ buyurdu.”

Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, bir hadîs-i şerîfinde, “Her kim ki birisinin kendisine kıyâm etmesini isterse, oturmak için kendisine ateşten bir yer hazırlasın” diye buyurur.

“Kıyâm ancak Allah’ın huzurunda yapılır. Kendisine kıyâmda bulunulmasını isteyen kişide kibir vardır. İnsanlıktan çıkmış Firavun sıfatına girmiştir” der Hasan Dede, selâm üzerine olsun, ve şu şiiri dile getirir:

“Kendini bil ey insan, bin sır ile Tanrı yüklemiş seni. 

Sen aynasın, O’dur güzelliğin sultanı ey insan. 

Âlemde ne varsa sendedir her ân için, 

Sen sende ara kendini, kendini tanı ey insan. 

Tüm sende olan sırlar açıklansa eğer, 

Gül bahçesi olurdu gök ile yer, ey insan. 

İnsandan silinsin şu kibir, gör o zaman, 

Her Firavun sanki Musa Peygamber ey insan. 

Dünyada ilk son varlıksın ey insan, 

Allah katında tek varlıksın, 

Halîfe-i Hakk’sın ey insan. 

Yerin göğün tek varlığı, kâinatın nurusun ey insan. 

Âlemler sende zuhûr oldu, sen Hakk’sın ey insan…”

Yüce Pîr Mevlâna, selâm olsun üzerine, buyurur ki: “Firavun, ben Tanrı’yım, dedi, alçaldı. Mansur, ben Hakk’ım, dedi, kurtuldu. O, ‘Benim’ deyişin ardından hemen Tanrı lâneti ulaştı. Fakat ey seven kişi, bu ‘Benim’ deyişin ardından hemen Tanrı rahmeti ulaştı. 

Çünkü o kara taştı, bu akîk. O, nura düşmandı, bu aşık. Bu ‘Benim’ demek, a boşboğaz, hakîkatte ‘O’dur demektir. Fakat iki nurun birleşmesi gibi de değil, bir şeyin bir şeye sızması gibi de değil. 

Çalış da taşlığın azalsın, lâl ol da taşın nurlansın. Savaşmada, zahmet çekmede sabırlı ol da ânbeân yoklukta varlık bul. Sende her zaman taşlık sıfatı azalsın, lâl sıfatı kuvvetlensin. Bedenden varlık sıfatı gitsin, başındaki sarhoşluk çoğalsın. Kulak gibi tamamiyle kulak ol da sana lâl küpe takılsın. 

Kuyu kazan adam gibi sen de adamsan şu bedenin kuyusunu kaz da suya ulaş. Fakat duru suyun Rabbinden bir cezbe gelirse kuyu kazmadan da su yerden fışkırır. Yalnız sen buna kulak asma da kazmaya savaş. Yavaş yavaş kuyunun toprağını deş, derinleştir. 

Kim zahmet çekerse defineyi elde eder. Kim çalışır çabalarsa devlete ulaşır. Peygamber, ‘Rükû ve secde varlık halkasını Tanrı kapısına vurmaktır’ dedi. Kim o kapının halkasını döverse elbette ona devlet başgösterir.”