Av hayvanlarının tavşanın etrafında toplanıp onu övmeleri.
1355. O zaman, bütün hayvanlar, sevinçli bir hâlde gülüp oynayarak, onun yüzünü öptüler.
1356. Etrafında halka oldular. O, çırağ gibi ortalarındaydı. Bütün sahrâdakiler, ona secde ettiler.
1357. “Sen gökten inen bir melek misin, yoksa peri misin? Hayır, ne meleksin, ne peri! Sen, erkek arslanların Azrâilisin!
1358. Ne olursan ol; canımız sana kurban olsun! Ona gâlib geldin, elin kolun sağ olsun!
1359. Tanrı bu suyu, senin arkından akıttı; eline, koluna aferin!
1360. Bir daha söyle! Onu hile ile nasıl inandırdın; o zâlimi, düzenle nasıl kahrettin?
1361. Bir daha söyle ki hikâyen dertlere dermân, canlara merhem olsun!
1362. Bir daha söyle ki o sitemkârın zulmünden canlarımızda yüzbinlerce yara var” dediler.
1363. Tavşan dedi ki: “Ey ulular! Tanrı yardım etti, yoksa dünyada bir tavşan kim oluyor ki?
1364. Koluma kuvvet, kalbime kudret verdi; cenneti, hûriyi kucağıma attı.
1365. Üstünlükler, Hakk’tan gelir, hâllerin değişmesi de ondandır.”
Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, bir hadîs-i şerîfinde, “Hâlden hâle girerek meydana gelmiş olan kalb, geniş bir sahrâda bulunan, bir ağacın üzerine asılmış ve rüzgârın estiği yöne uyarak, arkasına ve önüne dönen bir tüy parçasına benzer” diye buyurur.
Cenâb-ı Allah, gâlibin mağlûbiyetini ve mağlûbun da gâlibiyetini âlemde devir ve nöbet ile hem zan ehline hem de müşâhade ve hakîkat ehline gösterir.
Zan ehli, buna tesâdüf derler; fakat müşâhade ve hakîkat ehli, bunu Hakk’tan görür ve zevk ederler.
Hasan Dede, “Kalb, sevgilinin en çok istediği yerdir” der, “Eğer kalbine iman ettiğin yeri koyduysan, artık sana ait bir şey kalmaz, her şey ona aittir.”
Bir kasîdesinde ne güzel seslenir bizlere yüce Pîr Mevlâna…
“Benim yolumda, yüzlerce nefsanî pusu var! Ama, benim de en ince şeyleri gören yüzlerce akıl gözüm var!
Yüzümde yüzlerce secde izleri var! Onlar, varlığını gönlümde hissettiğim daima benimle beraber olan padişahımın izleri.
Dünyada da gizli olan en değerli, paha biçilmez bir define benim canımda, gönlümde gömülüdür.
Benim Cebrâil-i Emîn’den de gizli bir Cebrâil’im var!
Devlet ve zenginlik atını kesmem gerekir. Çünkü ben, aşk atına eğer vurdum, binmek üzereyim.
Aşktan asla vazgeçmem, ayağımı diremişim. Benim demirden ayaklarım var!
İçimde mânevî bağlar, bahçeler, yaseminler var! O yüzden nefsimden sevgilimin kokusu geliyor.
Öyle mutluyum ki, neşeden ayaklarım yerden kesilmiş. Çünkü, benim mekânsızlık âleminden yerim var!
Haydi yürü, Tebriz şehrine git! Bu hâllerin açıklanmasını Şemseddin’den iste! Çünkü bütün bu hâllere beni Şemseddin ulaştırdı.”