MESNEVİ’DE YOLCULUK – Cilt I/LXXXIV

Tavşanın geç gelmesinden arslanın incinmesi.

1091. Arslanla pençeleşen o tavşan gibi. Onun ruhu, nasıl olur da küçücük cüssesine lâyık olur?

1092. Arslan, hiddetle: “Düşman, aldatıcı sözlerle gözümü kapattı.

1093. Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.

1094. Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanîlerin sesleri!

1095. Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden başka bir şey değildir!” diyordu.

1096. Deriden maksat nedir? Renk renk lâflar… su üstündeki, durmalarına imkân olmayan menevişler gibi.

1097. Bu söz deri gibidir, mânâ onun içi; bu söz ceset gibidir, mânâ can.

1098. ‘Kötü iç’in ayıbını deri örter; ‘iyi iç’i de gayret dolayısıyla gayb âlemi.

1099. Kalemin rüzgârdan, kağıdın sudan olursa ne yazarsan derhâl yok olur.

1100. Mânâsız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefâ umarsan iki elini ısırarak dönersin.

1101. Rüzgâr, insandaki hevâ ve arzudur. Hevâ ve hevesten geçersen Tanrı’nın haberi kalır, ondan haber alırsın.

1102. Tanrı’nın haberleri çok hoştur; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.

1103. Peygamberlerin ululuğundan ve hutbelerinden gayrı padişahların hutbeleri, ululukları, adları, sanları değişir, bâkî kalmaz.

1104. Çünkü padişahların kuvvetleri hevâdandır.  Peygamberlerin icâzetnâmeleri ise ululuk sahibi Tanrı’dandır.

1105. Paralardan padişahların adlarını kazırlar; Ahmed’in adını ise kıyâmete kadar nakşederler.

1106. Ahmed’in adı, bütün peygamberlerin adıdır. Yüz, elimizde olunca doksan da bizde demektir.

Tavşan, cüssesi itibâriyle küçük görünüyordu, fakat ruh bakımından arslanla pençeleşip onu yenmeye muktedîrdi. Zîrâ, insan da cüsse itibâriyle küçük görünse de, nefsine gâlib gelerek, aslında ne kadar yüce bir varlık olduğunun hakîkatine ermeye muktedîrdir ki, Hazreti Mevlâna bu teşbihle insanın mânâsına işâret etmektedir.

Sözler kabuk gibidir. Kabuk örtücüdür, aynı cevizin kabuğu gibi… cevizin kabuğundan içini göremeyiz, ancak kabuğu kırmak gerekir ki içi iyi midir değil midir o zaman meydana çıkar. Mânâ taşımayan sözler insana sıkıntı verir; fakat mânâ dolu sözler insana ferahlık verir, huzura kavuşturur.

Nitekim, ’bu söz deri gibidir, mânâ onun içi; bu söz ceset gibidir, mânâ can. ‘Kötü iç’in ayıbını deri örter; ‘iyi iç’i de gayret dolayısıyla gayb âlemi.’

Söz, derinin örtücülüğü gibi kötü mânâyı örter, ayıbını meydana çıkarmaz. Fakat iyi mânâyı da örter ki, sebebi Tanrı’nın gayretidir, mânâdan anlamayacak olanlardan korumak içindir; sedefin inciyi koruduğu gibi…

Hazreti Mevlâna bir kasîdesinde şöyle seslenir: 

“Her ne söylediysen, ne duyduysan, onların hepsi de kabuk gibidir, mânâsız sözlerdir. Çünkü aşkın içi, özü açıklanacak, anlatılacak bir şey değildir! Hakîkati hisseden, tecellîlere mazhâr olan özlü kişi deriye, kabuğa bakar mı?..”

Hasan Dede, “Aşksız hiçbir varlık yoktur” der, “Ancak, aşkı yerinde sarfedemiyoruz, her birimiz bir yere harcıyoruz da onun için Allah’ı bulamıyoruz. Allah’tan başka her şey ölüdür. Ölüye sarfedilen aşk da ölüp biter. Aşkın geldiği yeri bulursak, aşkımızı oraya sarfedersek; o zaman aşkımız gittikçe artar, ne biter, ne de tükenir. Aşık zaten, daima yok olmak isteyen insandır. Yokluğu ve hakîkati istemeyen bir insana, bu ilim söylenir mi? Hakîkati, yücelere çıkan görür. Aşkı olan, diridir; aşkı olmayan ise, ancak bir gölgedir. Aşk büyüdükçe, anlayış değişir. Bütün zevklerin sonu, bu zevktir. Bu zevk ölmez, ebedîdir.”

‘Hevâ ve hevesten geçersen Tanrı’nın haberi kalır, ondan haber alırsın. Tanrı’nın haberleri çok hoştur; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.’

Hasan Dede yine şöyle buyurur, “Allah’ın adı aşk, cismi ise Muhammed’dir… Hazreti Muhammed Efendimizden zuhûra gelen bütün o güzel kelâmlar Tanrı’nın kelâmıdır. O, Allah’ın aletiydi, Hakk ondan işliyordu. Bu devirde de Peygamber Efendimizi kendisine bende etmiş, onun varlığına bürünmüş ve tamamen o olmuş bir insan-ı kâmili bulup, ona bağlanmak, hakîkatte Hazreti Muhammed’i bulmak, ona bağlanmaktır. ‘10’ yazarsın ‘1’ çıkar öne, ‘100’ yazarsın ‘1’ çıkar öne, ‘1000’ yazarsın yine ‘1’ çıkar öne… Sen o ‘1’ i buldun mu, hepsini buldun demektir.”

‘Paralardan padişahların adlarını kazırlar; Ahmed’in adını ise kıyâmete kadar nakşederler. Ahmed’in adı, bütün peygamberlerin adıdır. Yüz, elimizde olunca doksan da bizde demektir.’

Dünya saltanâtı, hevâ ve hevesler padişahlar gibi gelip geçicidir; ilâhî aşk ise Ahmed’in adı gibi kıyâmete kadar bâkîdir. ‘Ahmed’ adının altında bütün nebîlerin ve velîlerin adları anılır.

Kur’ân-ı Kerîm’de, Şûrâ sûresinin 13. âyetinde buyrulduğu gibi, “O, dine ait hükümlerden, Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiklerimizi ve İbrahim’e, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiklerimizi, size de gidilecek yol olarak bildirdi, açıkladı; dine yapışın ve o hususta hiçbir ayrılığa düşmeyin. Onları, inanmaya çağırdığın şey, müşriklere pek büyük, pek ağır gelmede. Allah, dilediğini kendisine seçer ve kim, ona dönerse doğru yolu gösterir ona.”