MESNEVİ’DE YOLCULUK – Cilt I/CXXII

“Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefslerinin arzularına uyan kimseler gibi midir?” (Muhammed, 14)

1635. Bu karın dağarcığından ekmeği boşaltırsan ululuk incileriyle doldurursun.

Önce can çocuğunu şeytan sütünden kes de sonra onu meleklere ortak yap.

Sen karanlık, mükedder ve bulanık oldukça bil ki melûn şeytanla süt kardeşisin!

Nur ve kemâli artıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır.

Çırağımıza katılınca söndüren yağa yağ deme, çırağı söndüren yağa su de!

1640. İlim ve hikmet helâl lokmadan doğar; aşk ve rikkât helâl lokmadan meydana gelir.

Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmayı haram bil!

Hiç buğday ektin de arpa verdiğini gördün mü? Hiç attan eşek sıpası doğduğunu gördün mü?

Lokma tohumdur, mahsûlü fikirlerdir; lokma denizdir, incileri fikirlerdir.

Hizmete meyletmek ve o cihana gitmek azmi, ağza alınan lokmanın helâl olmasından doğar.

Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, bir hadîs-i şerîfinde, “Haram da helâl de açık ve aşikârdır. Sen şüphe ettiğin şeyi, şüphe etmediklerine terk et” diye buyurur.

Ahmet Avni Konuk, Hazreti Mevlâna’nın bu beyitlerini şöyle yorumlar: “Eğer sen suret âleminin hayaliyle doldurmuş olduğun kalbini boşaltırsan, ilâhi mârifetle doldurursun ve senin suretî âlemden en ziyâde muhabbeti ile meşgul olduğun şey, kendi benliğin ve varlığındır. Yâni henüz çocuk gibi olan canını şeytanî vehmin emzirmesinden men et; ondan sonra nefsânî sıfatın saf olsun. Ondan sonra da melek cinsinden olup, vücudun Hakk’ın nuru ile lâtif olsun. Sen cehâlet zulmeti içinde kaldıkça ve suret âlemine bağlı kalıp, onların gamıyla sıkıntıda oldukça, melûn nefsinle süt kardeşisin… ‘Kürre’ at ve eşek yavrusuna derler. Yâni her şeyden kendi cinsi çıkar. Binâenâleyh helâl olan lokma lâtiftir. Semeresi olan sözler ve fiiller de, kendi cinsinden lâtif olur. Haram lokma habîstir; dolayısıyla onun semeresi olan sözler ve fiiller de habîs olur. Emr-i ilâhîye meyil, âlem-i ruhanîyete intikâl azmi hep helâl lokmadan olur.”

Hazreti Mevlâna, selâm olsun üzerine, Fîhi Mâ-Fîh’de şöyle bir hikâye anlatır: “Dervişin birinin bir yamağı vardı. Onun için bir şeyler derer devşirirdi. Günün birinde derip devşirdiği şeylerle dervişe yemek getirdi. Derviş yedi, yattı. Geceleyin düşü azdı. Bu yemeği kimden aldın, getirdin diye sordu. Yamak, güzel bir kız verdi bana dedi. Derviş, vallahi dedi yirmi yıldır, düşüm azmamıştı. Bu, onun verdiği yemekten oldu… Dervişin çekinmesi, herkesin lokmasını yememesi gerektir. Çünkü derviş lâtiftir, her şey tesir eder ona, her şey görünür, belirir onda. Hani temiz, ak bir elbisede azıcık bir karalık olsa hemen görünür ya… Onun gibi. Amma bunca yıldır, pislikten kararmış, aklığı karalığa dönmüş kapkara bir elbiseye binlerce çeşit yağ damlasa, bu elbisede binlerce çeşit kir pas bulunsa, halka da görünmez, o elbiseyi giyene de. Mâdemki iş böyle, dervişin de zâlimlerin, haram yiyenlerin, bedenine tapanların lokmalarını yememesi gerek. Çünkü, o kızın lokmasından dervişin nasıl düşü azdıysa bu çeşit adamların lokması da dervişe tesir eder, o yabancı lokmadan kötü, bozuk düzen düşüncelere dalar.”

‘Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmayı haram bil!.. Lokma tohumdur, mahsûlü fikirlerdir; lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Hizmete meyletmek ve o cihana gitmek azmi, ağza alınan lokmanın helâl olmasından doğar.’

“Hazreti Muhammed, Ehlibeyt ve Hazreti Mevlâna da bizler gibi beşerdiler. Onlar da bizler gibi yediler, içtiler, evlilik yaptılar. Yalnız onlar dürüstlüğü elden bırakmayıp, dünya varlıklarına tamah etmediler, yalandan, hırstan kaçınarak, helâl işlerin peşine koştular. Hayatlarını hep Allah’la huzur içinde geçirdiler” der Hasan Dede, selâm üzerine olsun, ve şöyle devam eder: “Ancak nefsini tamamiyle temizleyen bir insan, ‘Her şey Allah’tan’ diyebilir. Böyle olan insanlar, irâdelerini Allah’a teslim etmişlerdir. İrâdesini Allah’a teslim eden bir kimsenin yapacağı bütün işler Allah irâdesi ile olur. Ancak böyle kimseler için haram, helâl kalmaz. Yâni, onlar, tabîatları gereği haram olan fiilleri zaten yapmazlar.”

Şiir:

“Ey gönül, Allah’tır seni yaratan, 

Çağırıp sesini duyurmaya bak. 

Bu nasıl perdedir kalkmaz aradan, 

Uğraşıp ey dost, perdeyi kaldırmaya bak. 

Bu dünyayı dörde bölüp hesap et, 

Sıratı, sıfatı inceleyip seyret, 

Bütün kötülükleri önünden defet, 

Mânâ dolu sözlerini duyurmaya bak. 

Niceleri geldi geçti bu handan, 

Doymuyor bu nefs hiç dünyadan, 

Ne olur dostum şu canı bir bağışlasan, 

Canını Canana bağışlamaya bak. 

Kurduğu nizâma karışmam artık, 

Bazı zaman oldu bu candan bıktık,

Belki bilmeyerek yolundan çıktık, 

Ey dost, irşâd olmak için bir mürşid-i kâmile bak…”