MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CLXXXVII

“’Yâ Hu’ denizine batınca, artık, ‘Ya Hu’ diyemez olursun.” Mevlâna

Bu suretle güzel, açık açık söylerken kadına bir ağlamadır geldi.

Ağlarken bile yüzünün güzelliğiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür ağlaması haddinden aşınca,

2415. O gözyaşı yağmurundan bir yıldırım zuhûr etti, o nâziri bulunmayan erin gönlüne bir kıvılcım sıçradı.

Adamın güzel yüzüne kul olduğu dilber, kulluğa başlarsa hâl ne olur, insan ne hâle gelir?

Azâmetinden yüreğini oynatan, kibrinden seni tir tir titreten sevgili, gözünün önünde ağlamaya başlarsa ne hâle girersin?

Nâz ve istiğnâsı ile can ve gönülleri kan hâline getiren güzel, niyâza girişirse hâl ne olur?

Cevr ü cefâsı, bize tuzak olan dilber, özür dilemeye kalkışırsa biz ne mâzeret bulabilir, ne söyleyebiliriz?

2420. “Züyyine linnas” hükmünce Tanrı’nın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir?

Tanrı, kadını erkeğe mûnis olmak üzere yarattı. Âdem nasıl olur da Havva’dan ayrılabilir?

Kişi, yiğitlikle Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza’dan bile ileri geçse yine hükmetme husûsunda karısının esiridir.

Âdem sözlerinden âlemin sarhoş olduğu Muhammed bile “Kellimini yâ Hûmeyrâ” derdi.

Gerçi zâhiren su, ateşten üstündür; fakat bir kaba konunca ateş, onu fıkır fıkır kaynatır.

2425. İkisinin arasında bir tencere, bir çömlek oldu mu ateş, o suyu yok eder, hava hâline getirir.

Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakîkatte ona mağlûpsun, sen onu istemektesin.

Böyle bir hassâ ancak âdemoğlundadır. Çünkü insanda muhabbet vardır. Hayvanın muhabbeti azdır ve bu da onun nâkıs olmasından ileri gelmiştir.

Yüce Pîr Mevlâna, selâm olsun üzerine, Dîvân-ı Kebîr’indeki bir beyitte şöyle seslenir:

“Aklını başına al, kendini sevmeyi, kendine âşık olmayı bırak da, sevgilinin sevgisine değil, cefâsına âşık ol! Öyle ol da sana nazlanan, yüz vermeyen gül, sana ağlayıp inleyen bir âşık kesilsin.”

Fakat “Züyyine linnas”, yâni, “İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, hayvanlar, ekinler kâbilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin, ebedî hayatın, bütün güzellikleri Allah katındadır” (Âl-i İmrân, 14) hükmünce ‘Tanrı’nın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir?’

Kur’ân-ı Kerîm’deki birçok âyette, kadın ve erkeğin tek bir ruhtan yaratıldığından söz eder; “O’dur ki, sizi bir tek candan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü ona ısınsın” (A’raf, 189) ve Kur’ân, kadın ve erkeğin birbirleri için birer elbise olduklarını belirtmiştir; “Onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz.” (Bakara, 187)

‘Âdem sözlerinden âlemin sarhoş olduğu Muhammed bile “Kellimini yâ Hûmeyrâ” derdi.’

Yüce Pîr Mevlâna, devam eden beyitlerinde, suyu erkeğe, ateşi ise kadına teşbîh ederek, ‘Gerçi zâhiren su, ateşten üstündür; fakat bir kaba konunca ateş, onu fıkır fıkır kaynatır. İkisinin arasında bir tencere, bir çömlek oldu mu ateş, o suyu yok eder, hava hâline getirir’ diye buyuruyor. Daha derin düşünecek olursak, su, ruhanîyet; ateş ise nefsanîyeti temsil eder.

Zîrâ, Kurân-ı Kerîm’de, “Tüm canlıları sudan yarattık” diye buyrulur. Ruhanîyeti temsil eden su, kaba konunca, yâni beden giyince, bedenin toprağa olan meylinden dolayı ve doğası gereği nefsanîyete yönlenir; çünkü âyette de söylendiği üzere, dünya insanlara çok süslü gösterilmiştir. Oysa ebedî hayatın bütün güzellikleri Allah katındadır. İnsanlardaki, insanî ruhun muhabbeti Allah’a, hayvanî ruhun muhabbeti ise dünyayadır. 

Ve işte ne güzel seslenir bizlere Mevlâna…

“Vakit dar, ömür kısadır, tertemiz su da akıp gidiyor. Aklını başına al da ondan ayrılmadan önce suyunu iç. Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan su iç de gönlünde mânevî bitkiler, çiçekler, güller açılsın.

Ey hâlinden haberi olmayan gâfil susuz! Biz, velîlerin söz ırmağından âb-ı hayat içmedeyiz. Gel sen de bu sudan iç, hayat bul. Sen dünya işlerine gönlünü kaptırmış, mânen körleşmişsin de, bu suyu görmüyorsun. Hiç olmazsa testini getir de, körler gibi el yordamı ile bu ırmağa daldır.”