Yoksul Arap bedevîsinin hikâyesi ve yoksulluk yüzünden karısıyla arasında geçenler.
Bir gece bir bedevî karısı, dedikoduyu hadden aşırarak kocasına dedi ki:
“Bütün bu yoksulluğu, bu cefâyı biz çekmekteyiz. Âlemin ömrü hoşlukla geçiyor. Sade biz kötü bir hâldeyiz.
Ekmeğimiz yok, katığımız dert ve zahmet… Testimiz yok, suyumuz gözyaşı.
2250. Gündüzün elbisemiz güneşin ziyâsı… Geceleyin döşek ve yorganımız ay ışığı.
Açlığımızdan değirmi ayı, okkalık ekmek sanıp elimizle gökyüzüne saldırıyoruz.
Yoksullar, bizim yoksulluğumuzdan ve gece gündüz yiyecek düşünmemizden arlanıyorlar.
Sâmirî’nin halktan kaçtığı gibi akraba, yabancı… Herkes, bizden kaçıyor.
Birisinden bir avuç mercimek isteyecek olsak bize ‘Sus, geber, babalar çıkarasıca’ diyor.
2255. Arap’ın iftihârı, savaş ve ihsândır. Sense Arap içinde yazıda kazınıp yok edilecek bir yanlışa benziyorsun.
Ne savaşı? Zaten biz savaşsız öldürülmüş, bitmişiz; yoksulluk kılıcıyla başımız uçurulmuş, gitmiş!
İhsân nerede? Yoksulluğun etrafında dönüp dolaşarak ağ örmekte, havada uçan sineğin damarından kan emmekteyiz.
Hele bize misafir gelsin… geceleyin uyuyunca elbisesini soymazsam ben de adam değilim!”
Bir gün Hazreti Musa, Tûr-i Sînâ’da iken, Sâmirî, cemaate buzağı şeklinde bir put yaparak, “Bu sizin ve Musa’nın unuttuğu bir ilâhtır” (Tâ Hâ, 88) demiş ve Musa’nın cemaatini bu puta taptırmıştır. Hazreti Musa, Tûr-i Sînâ’dan geri döndüğünde kavminin bu hâlini görerek hiddetlenmiş ve Sâmirî’ye, “Defol, senin için dünya hayatında ‘lâ-misâs’ olsun” (Tâ Hâ, 97) yâni, ‘Bana dokunmayın, temas etmeyin’ demek olsun diye bedduada bulunmuştur. Sâmirî, bunun üzerine oradan kaçarak uzaklaşmış ve bir kimseye rastladığı vakit “Lâ-misâs” diye bağırmıştır.
Sâmirî, nefsine uyarak, buzağıdan bir put yapmış ve buzağıyı, yâni dünyayı halkın gözünde ilâhlaştırarak, Hakk’tan uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Hazreti Musa da, onun bu kötü huyundan dolayı, insanlara zarar gelmemesi için, ona bu bedduada bulunmuştur. Ve kavmine dönerek, “Sizin ilâhınız, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. Onun bilgisi her şeyi kuşatmıştır” diye seslenmiştir. (Tâ Hâ, 98)
Hallâc-ı Mansûr’un, selâm olsun üzerine, bir sözü vardır, der ki: “İnsanın hayatta iki rekât namaz kılması kâfîdir, ancak abdesti kendi kanıyla alması gerektir.”
“Her an iman ettiği yere teslimiyette duran kişi derviştir” der Hasan Dede, selâm üzerine olsun, “Fakat bugün, derviş diyebileceğimiz pek kimse yok, fakat sahte derviş çok. Derviş kimdir diye düşünmemiz gerek. Derviş, iman ettiği yerde yokluğa bürünmüş ve iman ettiği yerin varlığıyla gerçek kimliğine ermiş, ölmeden evvel ölmüştür. Fakat insanların kimliklerinden haberleri yok. Böyle olduğu için de daima korku içinde, cehâlet içinde ve isyanlar içinde ikiliklerde yaşayarak hayatlarını sürdürmektedirler.”
Hazreti Pîrimiz Mevlâna, selâm olsun üzerine, dünya yaşamı ile ilgili bakın ne güzel seslenir bizlere…
“Dünyadaki yaşayışımız, bazen tatlıdır, hoştur, bazen de kederlerle doludur, hoş değildir! Aklını başına al da sen, daima hoş yaşama mülkünü bağışlayana gönlünü ver; fânî dünyaya değil, ebedî hayat lütfedene aşık ol!..
Bütün ömrümüzün gecesi siyah, gündüzü aydınlık olarak geçer! Sen, ilâhî nurla daima aydınlık olan bir ömrü ara!..
Ey aşıklar, arı-duru şarap sizindir, size sunulur. Bâkî olan sizsiniz, bekâ sizindir! Ey yüreklerinde aşk derdi olmayanlar, kalkın aşık olun… İşte Yusuf’un kokusu gelmekte, hemen koklayın, o kokuyu alın!
Aşk, kızıştı da akın etti mi bütün güzeller, göze çirkin görünür. Aşk gayreti, zümrüdü bile insanın gözüne pırasa kadar âdî gösterir…
İşte ‘Lâ’nın mânâsı budur. Ey sığınacak yer arayan, ‘Lâ ilâhe illâ Hu’ işte budur… Ay bile sana kararmış çömlek gibi görünür!
Âşıkın Allah’tan kazandığı sevap da Allah’tır. Âşıkların neşesi de O’dur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de. Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdâdır.
Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar. ‘Lâ’ kılıcı, Allah’tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür. Bir bak hele, ‘Lâ’dan sonra ne kalır? İllallah kalır, hepsi gider.
Neşelen, sevin ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk! Zaten evvelkiler de O’ydu, sonrakiler de. İkilik ancak şaşı gözün bir görüşüdür, bunu böyle gör.”
Kasîde:
“Ey doğru yolda yürüyen dost, benden bir öğüt duy; ‘Dervişin işi gönül kanı ile başa çıkar, gönül kanı ile elde edilir.’
Bunu iyi bil ve inan ki, Allah gönlü yaralı dervişin duasını duyar, ve kabul eder.
Ne olduğu bir türlü bilinemeyen o padişahı gönlünde bulunca, zenginleştin, azdan çoktan kurtuldun demektir.
Bu aşk yolunda İsmail gibi kurban ol, sen koyun değilsen bir ermişe bağlan! Ona gönül ver!
Sen Tebrizli Şems’in havasında yetiştiğin için boş yere şu hamları düşünme, kendi hâllerine bırak!”