MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CLXVII

Peygamber Aleyhisselâm’ın mucizesi, Ebûcehil aleyhillânenin elinde taş parçalarının dile gelerek Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin doğruluğuna şehâdet etmeleri.

2150. Ebûcehil’in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle!

Mâdemki göklerin sırlarına vâkıfsın, peygambersen avucumda ne saklı?”

Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru olduğumuzu söylesin, bizi tasdîk etsinler; hangisini istersin?” dedi.

Ebûcehil “Bu ikincisi daha garip” deyince Peygamber dedi ki: “Evet, Tanrı ondan daha ilerisine de kâdirdir.”

Derhâl Ebûcehil’in avucundaki taşların her biri, şehâdet getirmeye başladı.

2155. “İbâdete lâyık hiçbir şey yoktur, ancak tek Tanrı’ya tapılır” dedi ve “Muhammed, Tanrı elçisidir” incisini deldi.

Ebûcehil, taşlardan bu sözü işitince hiddetle taşları yere vurdu.

Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulur ki: “Kim, Beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşredeceğiz. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakîkaten görür idim! der. Allah buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!” (Tâ Hâ, 124-126)

“Aşikâr olanı görmemize engel olan cehâlet perdesidir” der Hasan Dede, selâm olsun üzerine, “Kör kişi, körce bakar da onun için red ve inkârdadır. Oysa insan gözden ibârettir. Geri kalanı bir deridir. Göz de, dostu gören göze derler. İnsan, dostu görmeyince kör olsun, daha iyi.”

Yüce Pîr Mevlâna, selâm üzerine olsun, bizlere bakın Fihî Mâ-Fîh’de nasıl bir misâl veriyor ve diyor ki: “Ne hoş söylemişler o hikâyeyi; hani, iki şeye güleceğim geliyor demiş; biri, zencinin parmak uçlarını karaya boyaması; öbürü, körün pencereden başını çıkarması. Onlar da tıpkı buna benzer. Can gözü kör olanlar, beden pencerelerinden başlarını çıkarmışlar; ne görecekler ki… Önce görüşü elde etmek gerek, ondan sonra bakmak… Kör ona derler ki çeşitli sanılara kapılır, onlardan kurtulması da mümkün değildir; gören de ona derler ki iyiden iyiye inançla bu şüphelerden kurtuluş yolunu bulur.”

Ne güzel söyler Hazreti Ali Efendimiz, selâm olsun üzerine, “İnsan çoktur, fakat insanlığını tanıyan pek azdır.”

Kasîde:

“Ey gönül! Mideleri bozulmuş hastalara bal yedirme; kör kişilere de, göze ait sözler söyleme! 

O, kuluna, boynundaki damardan daha yakındır! Fakat, Allah’tan uzak olanlara Allah da onlardan uzaktır! 

Kendi içini günâhlardan temizle de, gizli ay, perdelerden sıyrılsın, sana görünsün! 

Kendini de, bu dünyayı da kaybedersen, kendinden de, dünyadan da dışarı çıkarsan, Hakk yolunda tanınmışlardan olursun!

Eğer sen, buluşma ayı isen, buluştuğuna dâir bir nişân, bir belirti göster; hurîlerin kollarından, yasemin gibi bembeyaz göğüslerinden, güzel yüzlerinden bir şeyler anlat! 

Eğer sen, altın gibi madeninden ayrı düşmüş isen, nerede ayrılık yarası, ayrılık dağı, ayrılık damgası? Sevgiliden ayrılanların damgalı paraları, böylece donar kalır, kalplaşır! 

Mâdemki sende aşk yok, onun yerine kulluk etmeye bak! Allah, çalışanların ücretini muhakkak verir! 

Şunu iyi bil ki, ‘Allah aşkı’, Süleyman (a.s.)’ın yüzüğü gibidir! Nerede Süleyman’ın geliri, nerede karıncanın kazancı! 

Düşünce elbiselerinden soyun, onları üstünden at! Çünkü güneş ve ay, çıplakları kucaklar!”