MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CLVII

Hâkim Senaî’nin “Can elinde cihan göklerine iş buyuran gökler var. Can yolunda nice inişler, nice yokuşlar, nice yüksek dağlar ve denizler var” beyitlerinin tefsîri.

Gayb âleminin başka bir bulutu, başka bir yağmuru, başka bir göğü, başka bir güneşi vardır.

Fakat o, ancak havassa görünür, diğerleri “Öldükten sonra tekrar yaratılıp diriltileceklerinden şüphe ederler.”

Yağmur vardır, âlemi beslemek için yağar. Yağmur vardır âlemi perişan etmek için yağar.

Bahar yağmurlarının faydası, şaşılacak bir derecededir. Güz yağmuruysa, bağa sıtma gibidir.

2035. Bahar yağmuru, bağı nâz ü nâim ile besler, yetiştirir. Güz yağmuruysa bozar, sarartır.

Kış, yel ve güneş de böyledir; bunların tesîrleri de zamana göre ve ayrı ayrıdır. Bunu böyle bil, ipin ucunu yakala!

Tıpkı bunun gibi gayb âleminde de bu çeşitlilik vardır. Bazısı zararlıdır, bazısı faydalı. Bazı yağmurlar berekettir, bazıları ziyân.

Abdalın bu nefesi de işte o bahardandır. Canda ve gönülde bu nefes yüzünden yüzlerce güzel şeyler biter.

Onların nefesleri, tâlihli kişilere bahar yağmurlarının ağaca yaptığı tesîri yapar.

2040. Fakat bir yerde kuru bir ağaç bulunsa cana can katan rüzgârı ayıplama!

Rüzgâr, işini yaptı, esti. Canı olan da, rüzgârın tesîrini candan kabul etti.

Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurur: “Müminler ölmez, bir evden bir eve taşınır.” 

Evden maksat vücutlardır. Mümin, Allah’ın isimlerindendir. Velhâsıl, kimliğini bulmuş olan iman sahipleri, gün gelir bu vücuttan çıkar, başka bir vücutta varlığını gösterir ve yine oradan Allah’ı dile getirmeye devam eder.

Onların sözleri, Yüce Pîrimizin buyurduğu üzere, bahar yağmuru gibidir; yağdığı gönüllere hayat bağışlar.

Fakat kendini bilmeyen, Allah’ı kendinde bulamamış kişilerin de sözleri, güz yağmuru gibidir, gönülleri diriltmek bir yana, akılları da mahveder.

Bakın Yunus Emre, selâm üzerine olsun, bizlere nasıl bir seslenişte bulunur: 

“Ey yârenler işidin: Aşk bir güneşe benzer! 

Âşık olmayan gönül, misâl-i taşa benzer. 

Taş gönülde ne biter, dilinde ağû tüter. 

Nice yumuşak söylese, sözü savaşa benzer. 

Aşkı olan gönül yanar, yumuşanır muma döner. 

Taş gönüller, kararmış, sarp, katı kışa benzer. 

Ol Sultan kapısında, Hazretin tapusunda, 

Âşıkların yıldızı, her dem çavuşa benzer. 

Geç Yunus endişeden, gerekse bu pişeden, 

Ere aşk gerek önce, sonra dervişe benzer…”

Hasan Dedemiz, selâm üzerine olsun, çok güzel söyler: “Cenneti görmek isterseniz, bahar ile yaza bakın. Bahar, yazı müjdeler. Âşıkların dilinden sevgi, birlik, coşku dile geldiği için onların muhabbetlerinin sureti bahar ile yaz mevsimi gibidir, cenneti andırır. Çünkü aşıklar hep Sevgiliden konuşurlar. Küfürbâzların da sohbeti sonbahar ile kışa benzer, cehennemi andırır. Çünkü onlar da hep dünyadan konuşurlar. 

Bu âlemde herkes sevgisini nereye vermişse, oradan dil döker ve öldükten sonra oraya gider. Birbirlerini büyük bir imanla sevenler, öldükten sonra yine birbirleriyle buluşurlar. Fakat kim sevgisinde sahî değilse, dili ile söylemiş ama kalbinde sevgilisine yer vermemişse, o kişinin gideceği yer, yalancılar mahallesidir. Doğru olan budur, kim bunun aksini söylerse yalan söylemiş olur.”

Mevlâna’mız da, selâm olsun üzerine, buyurur der ki: “Diken ekersen, gül devşiririm mi dersin? Gül dikmezsen, hiçbir fidan gül vermez sana. Dereler buğdaydır âdetâ, bu dünya ise değirmen; fakat değirmene kerpiç götürürsen ancak toprak elde edersin.”

‘Bir yerde kuru bir ağaç bulunsa cana can katan rüzgârı ayıplama! Rüzgâr, işini yaptı, esti. Canı olan da, rüzgârın tesîrini candan kabul etti.’

Kasîde:

“Sen, hem mumsun, eriyorsun, yanıyorsun, ağlıyorsun ama, çevreni aydınlatıyorsun! Sen, hem gönül alıcı bir güzelsin, hem de güzelliğin ile insanları sarhoş eden bir şarapsın, kış ortasında bir bahar gibisin! 

Her taraf, aşkından yanmış yakılmış; güneş ve güneş gibi yüzbinlerce varlık da, senin ateşinle yanmış, kül olmuş! 

Senin ateşin, dâima kuru kamışlara düşer ve onları cayır cayır yakar! Şeker bu hâli görmüş de, senin ateşinle yanmak arzusu ile gelip kamışın içine girmiş, gizlenmiş!

Aşkın ile, yüzbinlerce kişinin başını kestin! Hiçbir can, cesaret edip de ‘Hey! beni niye kesiyorsun, ben ne suç işledim?’ diyemedi! 

İnsanın aşkını artırarak, onu Hakk’a ulaştırmayan bilgiden beter işkence yoktur! ‘İyi, kötü’ diye insanları ayıranlara, ayrı görenlere yazıklar olsun! 

Mısır’daki kadınlar, Yusuf Aleyhisselâmın güzelliğini gördüler de, kendilerinden geçtiler, ellerini doğradılar ve; ‘Of!’ bile diyemediler! 

Mîraç gecesinde Peygamber Efendimiz, ilâhî aşk ile kendinden geçti de yüzbinlerce yıllık yolu aşıverdi! 

Ey Tebrizli Şems; sen de bizi aşkla yok et! Çünkü, sen bir güneşsin; biz de gölgeleriz!”