O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmaya teşvîk etmesi.
783. O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
784. Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
785. Kadın, put önünde secde etmek isteyince, çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı.
786. “Ana, gel. Gerçi zâhirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
787. Bu ateş; perde olarak zâhirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mânâ yakasından baş çıkarmış, zuhûr etmiş bir rahmettir.
788. Ana, gel de Tanrı’nın burhânını gör ki bu suretle Hakk haslarının zevk ve işâretini de göresin.
789. Ana, hakikatte ateş olan, fakat zâhiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
790. Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör.
791. Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
792. Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum.
793. Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
794. Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsa nefesi var.
795. Şekil yok, kendisi var bir cihan… O zâhiren var olan, dünya ise sebatsız şekilden ibâret.
796. Ana, analık hakkı için gel, gir… bu ateşin ateşlik hassası yok.
797. Ana, gel, gir… tam tâlih ve devlet zamanı. Ana, gel, gir… devleti elinden kaçırma.
798. O köpeğin kudretini gördün. Gel bir de Tanrı’nın lütûf ve kudretini gör.
799. Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zâten seni kayıracak hâlde değilim.
800. İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur.
801. Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azâptan ibârettir.
802. Ey ahâli, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasîbe pervâne gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
803. O, cemaat ortasında böyle bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
804. Bunun üzerine kadın erkek kendilerini, gayriihtiyârî, ateşe atmaya başladılar.
805. Hem de memûr olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla. Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir.
806. Nihâyet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye men etmeye başladı.
807. O Yahudi, yüzü kara ve mahcûb bir hâle geldi. Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı.
808. Zîrâ halk, imana eskiden olduğundan daha ziyâde aşık, kendilerini fedâ etmede daha fazla sadık oldular.
809. Şükrolsun ki, şeytanın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
810. Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamiyle o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı.
811. O, pervâsızca, halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı.
Hazreti Mevlâna bir kasîdesinde bakın nasıl bir seslenişte bulunuyor bizlere ve diyor ki:
“Dostu dosta götüreni, melekleri gökyüzünden yeryüzüne indireni getir!
Her gece, Hazreti Muhammed gibi miraca çıkmak için aşk burağına eğer vuranı getir!
Aklını başına al da, sen canla arkadaş ol, onunla düş kalk, onun huzurunda otur! Çünkü her oturuşta, biraz daha onun huylannı, sıfatlarını elde edersin.
Sakîsi ruh olan sonsuzluk aşk şarabını alır çekersin, çekince de kendinden geçersin, öyle bir hâl alırsın ki,
Hakk yolu yolcusuna; ‘Git de canla oynama huyunu pervaneden öğren!’ dersin. Çünkü o, seni din mumunun ateşine çağırmaktadır.
Allah’ın vahyi geldi. Can kulağınızı açın da onu duyun. Çünkü mânâ kulağı açık olan kişiye, Allah hakikati gören göz ihsan eder.
Dostun gönle gelen hayali sana buluşma müjdesini verir. O hayal, o zan seni alır; yakîne, tam imana çeker götürür.
Sen düştüğün şüphe kuyusunda Yusuf gibisin. Dostun hayali de sanki bir iptir sen o ipe sıkıca tutunup çıkarsan kendini yücelerde, göklerin üstünde bulursun.
Buluşma günü aklın başında kalabilirse sana der ki; ‘Ben, sana nefsanî arzularını ayak altına al!’ dememiş miydim? İşte dediğim gibi oldu; nefsi terk ettin de dostu buldun.
Eğer sen, insan gibi yaşarsan, doğru bir kişi olursan, can buluşma evine girer. Eğer eğri bir kişiysen, seni atlaslara, giyinmeye, kuşanmaya çeker götürür.
Dünya hayatında başına gelen belâlara, cefâ dikenlerine katlan! Çünkü çektiğin acılar, sıkıntılar seni dikenlerden alır da güllere kavuşturur. Reyhanların, yaseminlerin bulunduğu bahçeye çeker götürür.
Dost uğruna düşmanların lânetini, hakaretini, küfürlerini şerbet gibi iç! Çünkü bu lânetler, hakaretler, küfürler, seni lütûflara, senâlara, âferinlere mânevî derecelere ulaştırır.”