Mustafa salâvâtullahi aleyhin İncil’de anılan iyi vasıflarını ululamaları.
727. İncil’de Mustafa’nın, o peygamberler başının, o sefâ denizinin adı vardı.
728. Sıfatları, şekli, savaşı, oruç tutuşu ve yiyişi anılmıştı.
729. Hıristiyan tâifesi, o da, o hitâba geldikleri zaman sevab için,
730. Yüce adı öperler, lâtif vasfa yüz sürerlerdi.
731. Bu söylediğimiz fitne esnâsında o tâife, fitneden, kargaşalıktan emîndiler.
732. Onlar, o emîrlerin ve vezirin şerlerinden emîn olup Ahmed adının sığınağında korunmuşlardı.
733. Onların nesli de çoğaldı. Ahmed’in nuru, bunlara yardım etti, yâr oldu.
734. Hıristiyanlardan, Ahmed adını hor tutan diğer fırka,
735. Fitnelerden ve o tedbîri de şom, fitnesi de şom vezir yüzünden hor ve kıymetsiz bir hâle geldi.
736. Mânâları ters, sözleri aykırı tomarlara uymalarından dolayı dinleri de müşevveş bir hâle geldi, hükümleri de!
737. Ahmed’in adı böyle yardım ederse acaba nuru nasıl korur?
738. Ahmed adı sağlam bir kale olunca o emîn ruhun zâtı, nice olur?
739. Vezirin belâsı yüzünden yoldan çıkmış olan o nasîhat kabul etmez padişahtan sonra.
Kur’an-ı Kerim’de Saff sûresinin 4. âyetinde, “Şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, yan yana, kurşunla kenetlenip kurulmuş bir duvar gibi saf kurarak savaşanları sever” diye buyrulmaktadır.
Bir şiirinde,
“Yâ Ahmedi Muhammed,
Ereyim visâline vecd ile,
Göreyim cemâlini zevk ile,
Cümle aşıklarda şevk ile,
Güzel adını işiteyim…” diye seslenen Hasan Dede, bizlere şu bilgileri sunar…
“Allah bütün güzelliklerini Peygamberler ile insanlara sundu ve hepsi Hazreti Muhammed’in nuruyla geldiler bu âleme ve insanlığa ışık tuttular, karanlıkları kaldırarak insanları aydınlığa götürmeye çalıştılar, birliğe, kardeşliğe davet ettiler. Hiçbiri insanlara kötülük yapmadı. Peygamberlerin hepsi aynı yerden bilgiler sundular ve insanların sırtlarından yüklerini aldılar, onları doğru yola sevk ettiler.
Hüdâvendigâr Mevlâna, dinleri ve Peygamberleri birleyerek, ‘İbâdet şekillerinde fark var, ama amacımız bir, hepimiz aynı Allah’a koşmaktayız. Peygamberlere gelince, bütün peygamberler Ahmed’dir. Hepsi benim sevgilim Muhammed’den bahsettiler’ der.
‘Ahmed’ ismi, İsa Ruhullah tarafından Hazreti Muhammed’e verilmiştir. İsa Ruhullah, Matheus’un İncil’inde demiştir ki: ‘Benden sonra bir prens gelecek bu âleme, ismi: Ahmed. Ona kim yetişirse benim selâmımı söylesin ve beni onun ümmetinden saysın.’ Yâni İsa daha hayattayken Resulallah’a biâd etmiştir.
Ve Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de, Hazreti Muhammed’in dilinden, Saff sûresinin 6. âyetinde, ‘Hatırla ki; Meryem oğlu İsa: ‘Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir Peygamberi de müjdeleyici olarak geldim’ demişti’ diye buyurarak Hazreti İsa’yı tasdiklemiştir.
Allah, en güzel tecellîsini Hazreti Muhammed’den göstermiştir. Onda kemâlâtını tamamlamıştır. Onun ışığı herkesi çevreler, çünkü o, ayırım yapmaksızın her varlığa ışık verir. Hazreti Muhammed hiçbir söze ve mânâya sığmayacak kadar yücedir. O her türlü hayalin ve idrâkin üzerinde bir mânâya sahiptir.
Sonuç itibâriyle, Hazreti Muhammed’in bendesi ve, ‘Ben yaşadığım müddetçe Muhammed Muhtârın ayağının tozuyum; eseri Kur’an-ı Kerim’in kölesiyim’ diye buyuran yüce Pîr Hüdâvendigâr Mevlâna, din misyonerliği yapmamıştır. Bizler de yapmıyoruz.
Toplumun böyle cahil kalmasının sebebine gelince… Ne peygamberlerini ne de bir büyük velîyi öğrenmediler. Onlardan ders almadılar. Kendi akıllarından, kendi benliklerinden, nefslerinden ders aldılar. Toplum, yanlış yerden beslendiği için ikiliklerde, kavgalarda yaşamlarını sürdürdü. Akıl sahipleri nefs sahipleriyle temas kura kura, dünya bir madde dünyası haline geldi.
Çalışmak lazım ki, İslâm oyuncak hâline gelmesin. Dışarıdan bir sürü misyoner gelip, bir takke takıyor, sakal bırakıyor, isim değiştiriyor, toplumda kendini sevdirip, insanları gericiliğe sürüklüyor.
Bütün Peygamberler İslâm’dır. Misyonerlik devri geçti, artık insanlık devri doğdu. İnsana, insanı söylemek gerek. İnsan olursa kâinata rahmettir. İkilik tohumu atanlardan ne Allah ne de Peygamberleri hoşnut olur.
İki cihanın bütün güzelliği, Peygamber Efendimiz, olduğu gibi, Cenab- ı Allah’ın kulluk kapısı da Ahmed, Mahmud, Muhammed isimleriyle açılır. Hazreti Muhammed’e ümmet olmadan Allah’a kulluk olunmaz. Cenab-ı Hakk, yarattığı kulunu inkâr etmez ama, böyle bir kişinin de huzura varmaya gücü takâti olmaz.”
Şeyh Gâlib Hazretleri bir methîyesinde Hazreti Muhammed Efendimizi şu sözleriyle metheder ve der ki…
“Ey Allah’ın Resûlü! Ey soyu pak Sultan! Ey kutlu Efendimiz!
Sana, Peygamberler zincirinin en baş halkası ve o kutlu kâfilenin serdârı, desem çok mu?
Soy bakımından da, beşerî vasıfların, başından beri süzüle süzüle saflaşmış ve kemâl noktasında seni bulmuştur.
Ey iki âlemin Sultanı! Ey şânı yüce Sultan!
Şüphesiz ki senin hükümrânlığın iki cihanı da kaplar, iki âlemde de bâkîdir.
Sana sığınan çaresizlere bu dünyada da el uzatırsın, o âlemde de.
Yetimin başı ilk senin kutlu zamanında okşandı, yoksulun beli senin devrinde doğruldu ve kadının da bir insan olduğu ancak o saadet asrında hatırlandı.
Ey benim adı güzel kendi güzel Efendim!
Ey Ahmed, Ey Mahmud ve ey Muhammed!
Sen bizim desteğimiz, dayanağımız, sultanımızsın.
Gözlerin bir kurtarıcı ümidiyle yollara dikileceği o korkulu günde, kutlu ayağın mahşer meydanını şereflendirdiğinde duyulacak tek gülbang senin gülbangındır.
Değil mi ki sen, âlemlere rahmet olarak gönderildin, o rahmetten bizleri de mahrûm eyleme.
Ey yüce Efendim!
Sen Ahmed’sin, Sen Mahmud’sun, Sen Muhammed’sin.
Sen Hakk’ın tâyin ettiği, desteklediği sultanımızsın bizim.”
Mevlâna’mızın buyurduğu üzere, ‘Ahmed’in adı böyle yardım ederse acaba nuru nasıl korur? Ahmed adı sağlam bir kale olunca o emîn ruhun zâtı, nice olur?..’
Cenab-ı Allah, o güzel Ahmedi Muhammed’in emîn ve saf aşıklarından olmayı nâsib eylesin…