MESNEVÎ’DE YOLCULUK – Cilt I/CLXXVIII

Bedevînin, karısına sabretmesini buyurması ve ona sabır ve yoksulluğun fazîletini söylemesi.

Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsûl arayıp duracaksın; zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti.

Akıllı kişi, artığa, eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer.

2285. Sel, ister saf olsun, ister bulanık… Mâdemki bâkî değildir, ondan bahsetme.

Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir hâlde yaşamakta, geçinip gitmektedir.

Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı hâlde ağaçta Tanrı’ya şükreder.

Bülbül, ‘Ey duaya icâbet eden Tanrı, rızık husûsunda itimâdımız sana’ diye Tanrı’ya hamdeyler.

Doğan, rızkını padişahın elinden umduğundan bütün pis şeylerden ümidini kesmiştir.

2290. Böylece sivrisinekten tut da file kadar bütün mahlûkat Tanrı ailesidir; Hakk da ne güzel aile reisi.

Gönlümüzdeki bütün gamlar, hevâ ve hevesimizin, varlığımızın tozundan, dumanından meydana gelir.

Bu kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün orağına benzer. Bu böyle oldu, şu şöyle oldu kuruntuları da vesveselerimizdir.

İnsanın asıl rızkı nurdur; diğer bütün rızıklar nefsî gıdadır.

Hazreti Muhammed Efendimiz, selâm olsun üzerine, “Cenâb-ı Hakk, ahlâkınızı beyninizde nasıl taksim etmişse, rızkınız da, o suretle taksim olunmuştur” diye buyurur.

Yüce Pîr Mevlâna, selâm üzerine olsun, bir kasîdesinde şöyle seslenir: “Sofralar gelince herkes; ‘Tabaklarda ne var?’ diye soruyorlar! Soranlara hâl dili ile diyorlar ki: ‘Herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabaklar hiç örtülür müydü? Canın gıdası, can gibi gizlidir; bedenin gıdası ise, ekmek gibi meydandadır! Ekmeğin zevkini, ancak aç kimse bilir; tok olan, o zevki, hiç bilmez! Ekmekçi dükkânındaki ekmeklerden dükkânın ne haberi vardır? Ekmekçi aç olsaydı, ekmeği hiç satmazdı; seher rüzgârı gülün kıymetini bilseydi, onu saçıp dökmezdi! Sevgilinin kadrini bilmeyenin, onu elden çıkaranın zevki, aşkı yoktur; o, aşık değildir! O, gerçekten de değersiz, alçak bir kimsedir!..”

Nitekim, Kur’ân-ı Kerîm’de, Nâs suresinin 5. âyetinde buyrulduğu üzere, nefs, “İnsanların gönüllerine vesvese verir.”

“Her ağacın, her bitkinin kökü, Hakk’ın ihsân ettiği rızkı yer, fakat; ‘Ben ne yapacağım, ben ne yiyeceğim, ben ne giyeceğim?’ diye bütün bu endişeler, bu korkular, senin hasta gönlünde mevcuttur!..” der Hazreti Pîr.

Oysa, “Allah, çok cömerttir, hiçbir varlıktan rızkını esirgemez” diye söyler Hasan Dede, selâm üzerine olsun, ve insanın mâhiyetini şöyle açıklar: “İnsan, ne göklerin ne yerin ne de dağların yerine getiremeyeceği işleri yapma kâbiliyetine sahiptir. Allah bize her şeyi vermiş ama alabilirsek… Allah, bedenin gıdasından başka aklın, fikrin, vicdânın, her kâbiliyetin gıdasını da veriyor. Ama alabilirsek…”

Yine Hasan Dede’nin dile getirdiği bir menkîbede; Hazreti Muhammed Efendimiz, ilk mescid olan Mescid-i Kubbâ inşâ edilirken, cemaatin inancını denemek için, “Bu sene kıtlık olacak biraz iktisatlı gidin” der. 

Hemen birisi, “Benim altı aylık rızkım var, yıl oniki ay, ben altı ay sonra ne olacağım” diye sorar. 

Hazreti Muhammed, bir başkasına, “Sizin kaç aylık rızkınız var?” diye sorar. 

“Bizim üç aylık rızkımız var, kimin ihtiyacı varsa birbuçuk aylığı gelsin alsın” diye cevap verir. 

Onu da geçer bir başkasına sorar: “Sizin durumunuz nasıldır?”

O da, “Benim bir aylık rızkım var. Kimin ihtiyacı varsa onbeş günlüğünü vereyim” der. 

Aynı soruyu yine bir başkasına sorar, o da, “Yâ Resulallah! Bir günlük rızkım var. Sabah kahvaltısını yedim. Kimin ihtiyacı varsa öğleni gitsin evimden alsın” diye cevap verir. 

Hazreti Muhammed sorar: “Peki yarın hâlin ne olacak?” 

Adam şu cevabı verir: “Yarına varsam, Allah keremini ihsân eder, ona göre hayatımı sürdürürüm.” 

Bunun üzerine Resulallah, altı aylık rızkı olana dönerek der ki: “Sen o altı aylık rızkı dağıt ki, Cenâb-ı Allah sana tazesini versin…”

Şiir:

“Her zerre senin mânevî sofrandan yer içer, 

Ebedî olarak yeseler içseler de, 

Yine de mânevî güzellikler bitmez. 

Ezelî sofra için herkes kavga gürültü eder, 

Ama yediler içtiler, yine de eksilmedi. 

Sevenlerini daima bu ebedî gıdayla, 

Yüceliklerine götürür, 

Gözlerin nuru biricik sultanım,

Nurum Muhammed…”