İlk 18 beyitin hikayesi…
18 beyitin okunmasına geçmeden önce güzel Dedemizin dilinden birçok defalar dinlemiş olduğumuz hikayesini dile getirelim…
Şöyle anlatıyordu bir sohbetinde güzel Dedemiz…
“Hüsameddin Çelebi, Mevlâna’ya çok aşık. Mevlâna da Hüsameddin’e hep, ‘Ruhumun mertebesi, gözümün nuru’ diye hitab ediyor.
Bir gün, Hüsameddin Çelebi ile Mevlâna muhabbet ederlerken, Hüsameddin Çelebi bakıyor, Mevlâna’nın destarında bir muska görünüyor. Hüsameddin’i merak sarıyor, nedir o acaba? Tam Mevlâna eğiliyor konuşurken, samimiyet tabi artmış aralarında, tak atlıyor, o muskayı alıyor destarından.
‘Efendi Hazretleri’ diyor, ‘açabilir miyim?’
‘Aç’ diyor, ‘ruhumun mertebesi.’
18 beyit yazmış Mevlâna… ‘Eh şimdi’ diyor, ‘Hüsameddin, iş aldın başına. Bu 18 beyiti şimdi genişleteceğiz.’
Kalktılar yazmaya başladılar, Mesnevî’yi, Divan-ı Kebir’i… Mevlâna söyledi, Hüsameddin yazdı. Mevlâna banyoda olsa, o oturuyor banyo kapısında, belki Mevlâna’ya ilham gelecek… Geliyor ilham, Mevlâna cezbeye tutuluyor, hemen sesleniyor içerden, Hüsameddin dışarda yazıyor.
İşte o 18 beyit, oldu 48.000 beyit… 23.750 beyit Mesnevi-i Şerif, 24.250 beyit Divan-ı Kebir…”
İlk 18 Beyit…
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…
Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan erkek, kadın herkes ağlayıp inledi.
Ayrılıktan parça parça olmuş bir kalb isterim ki, iştiyâk derdini açayım.
Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar.
Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hâllilerle de eş oldum, iyi hâllilerle de.
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Benim esrârım feryâdımdan uzak değildir, ancak her gözde, kulakta o nur yok.
Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok.
Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun!
Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür, aşk coşkunluğudur ki şarabın içine düşmüştür.
Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, hâldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimiz yırttı.
Ney gibi hem bir zehir, hem bir tiryâk, ney gibi hem bir hemdem, hem bir müştâk kim gördü?
Ney, kanla dolu olan yoldan bahsetmekte, Mecnun aşkının kıssalarını söylemektedir.
Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur.
Bizim gamımızdan günler, vakitsiz bir hâle geldi; günler yanlışlarla yoldaş oldu.
Günler geçtiyse, geçip gitsin; korkumuz yok. Ey temizlikte nazîri olmayan, hemen sen kal!
Balıktan başka her şey suya kandı, rızkı olmayana da günler uzadı.
Ham, pişkinin hâlinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselam.
Huzur veriyor.Hayatin anlamını düşündüruyor