MESNEVİ’DE YOLCULUK – Cilt I/II

Yüce Pirimiz Mevlâna’nın çok kıymetli, manevîyatına paha biçilemeyen ölümsüz eseri Mesnevi’de yolculuğumuza, Veled Çelebi İzbudak’ın çevirisiyle, 1. Cildin dibâcesini okuyarak başlıyoruz…

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…

Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakikate ulaşma ve yakîn sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık bürhanıdır. Mesnevi, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer, sabahlardan daha aydın bir surette parlar… kalplere cennettir; pınarları var, dalları var, budakları var. O pınarlardan bir tanesine bu yol oğulları Selsebil derler. Makam ve keramet sahiplerince en hayırlı duraktır, en güzel dinlenme yeri. Hayırlı ve iyi kişiler orada yerler, içerler… hür kişiler ferahlanır, çalıp çağırırlar. Mesnevi, Mısır’daki Nil’e benzer: Sabırlılara içilecek sudur, Firavun’un soyuna sopuna ve kâfirlere hasret. Nitekim Tanrı da “Hakk onunla çoğunun yolunu azıtır, çoğunun da yolunu doğrultur” demiştir. Şüphe yok ki Mesnevi gönüllere şifadır, hüzünleri giderir, Kur’an’ı apaçık bir hâle koyar, rızıkların bolluğuna sebep olur, huyları güzelleştirir. Şanları yüce, özleri hayırlı kâtiplerin elleriyle yazılmıştır, temiz kişilerden başkalarının dokunmasına müsaade etmezler. Mesnevi, Âlemlerin Rabbi’nden inmedir: Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından, Tanrı onu korur, gözetir; Tanrı en iyi koruyandır, merhametlilerin en merhametlisidir. Mesnevi’nin bunlardan başka lâkapları da var, o lâkapları veren de Tanrı’dır. Fakat biz az lâkapları anarak sözü kısa kestik. Az çoğa, bir yudum su göle, bir avuç tane büyük bir harmana delâlet eder.

Ulu Tanrı’nın rahmetine muhtaç zayıf kul Belhli Hüseyin oğlu Muhammed’in oğlu Muhammed -Tanrı, Mesnevisini kabul etsin- der ki: Şaşılacak ve nadir söylenir hikâyeleri, hayırlı ve büyük sözleri, kılavuzluk incilerini, zahitler yolunu, ibadet edenler bahçesini müştemil bulunan ve lafzı az, mânâsı çok olan bu manzum Mesnevi’yi efendimin… dayandığım, güvendiğim zatın… bedenimde ruh gibi hâkim ve mutasarrıf olup bugünümün de, yarınımın da azığı bulunan kişinin dileğiyle uzatmak ve etraflıca yayıp genişletmek için çalıştım, çabaladım. O zat, ariflerin ulusu ve muktedası, hidayet ve yakîn ehlinin imamıdır… halkın feryadına erişen, kalplerin ve akılların emîni olan, Tanrı’nın halk arasında emaneti, mahlukatı içinde güzidesi, Peygamberine olan vasiyetlerinde ve safisinin indindeki sırlarında seçilmişti. Arş hazinelerinin anahtarı, yeryüzü definelerinin emîni bulunan Ahîtürkoğlu diye tanınmış faziletler sahibi, Hakk ve dinin hüsamı Hasan oğlu Muhammed’in oğlu Hasan’dır. O, vaktin Bayezidi’dir. zamanın Cüneydi. Sıddık oğlu Sıddık’tır. Tanrı ondan da razı olsun, atalarından da. Aslen Urumlu’dur ve “Kürt olarak yattım, Arap olarak kalktım” diyen kadri yüce şeyhin soyundandır, Tanrı onun ruhunu ve soyundan gelenlerin ruhlarını kutlulasın. Ne güzel selef, ne güzel halef!

Öyle bir soyu var ki güneş bile kaftanını o soyun üstüne salmış;

Öyle bir aslı var ki yıldızlar bile ona karşı ışıklarını yere yaymış!

Eşikleri daima ikbal kıblesidir; yüce kişilerin evlatları, oraya yönelirler… daima dilekler Kâbe’sidir; dileği olanlar, orayı tavaf ederler. Rabb’e, ruha, göğe, arşa ve nura mensup, görünüşte sükût ehli, sureta gayb, mânen hazır nazır, hırka altında sultan olanlara… halkın ileri gelenleri ile faziletlere ve deliller nurlarına sahip bulunan can gözleri açık kişilere mukteda olması için yıldız doğdukça, güneş tulu edip durdukça hep böyle oladursun, hep böyle eşiği ikbal kıblesi, dilekler kâbesi olup dursun. Amin ya Rabbülâlemin.

Bu bir duadır ki reddedilmez,

Çünkü bütün halk sınıflarına şamildir.

Hamd, Âlemlerin Rabbi Tanrı’yadır. Tanrı Resulü’ne -Allah rahmet etsin, selametler versin- ve onun tertemiz soyunun ve sahabesinin hepsine rahmet olsun. Allah yeter bize, ne de güzel vekîldir.