MESNEVİ’DE YOLCULUK – Cilt I/CXIII

Elçinin, Ömer’den -Tanrı ondan razı olsun- ruhların bu balçığa müptelâ olmalarının sebebini sorması.

* Ömer’den bu sözleri işitince, elçinin gönlünde bir parlaklık belirdi.

* Suâl de mahvoldu cevap da… Hatadan da kurtuldu, doğrudan da.

* Aslı anladı, ferîlerden geçti. Ancak bir hikmete erişip, faydalanmak için sormaya başladı.

Ömer’e, “O duru suyun bulanık yerde hapsedilmesinin hikmeti ne, bunda ne sır var?

Duru su, toprakta gizlenmiş; saf can cisimlerde mukayyet olmuş, sebebi nedir?” dedi.

Ömer dedi ki: “Sen derin bir bahse dalıyorsun. Meselâ mânâyı harflerle takyîd edersen,

Serbest olan mânâyı hapsettin, nefesi bir kelime ile takyîd eyledin.

1515. Sen faydadan mahcûb iken; ruhun bedene gelmesindeki faydayı bilmezken; bunu, bir fayda elde etmek için yaparsın da,

Fayda, kendisinden zuhûr eden Tanrı, bizim gördüğümüzü nasıl görmez?

Mânânın kelimelerle söylenmesinde yüzbinlerce fayda var. Bu faydaların her biri, canın cesede girmesindeki faydaya nispetle pek değersiz.

Cüzîlerin cüzîsi olan senin bu nefesin, bu söz söylemen, küllî bir fayda temîn ederse, ruhun bedene girmesiyle meydana gelen küll, neden faydasız olsun?

Sen, bir cüzîyken fayda görüyorsun. O hâlde neden kınama elini külle uzatıyor, onu neden kınıyorsun?

1520. Sözün faydası yoksa söyleme, varsa itirâzı bırakıp şükretmeye çalış!

Tanrı’ya şükretmek herkesin boynunun borcudur. Kavga etmek, surat ekşitmek, şükür değildir.

Şükretmek surat ekşitmekten ibâretse sirke kadar şükreden hiç kimse yok! 

Sirke, ciğere gitmek için yol arıyorsa ona ‘Şekerle karış da sirkencibin ol’ de!

Mânâyı şiire sığıştırmaya çalışmak, hapsolmakla müsâvî, ondan gayrı bir şey değil. Şiirde mânâ, sapan gibi… istenen yere gitmesine imkân yok.”

Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım” diye hitâb ettiği Hazreti Muhammed Efendimizin dilinden şöyle buyurur, selâm olsun üzerine…

“Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tîn, 4)

Yüce Pîr Hazreti Mevlâna da, “Bize Allah’ın sırrından bahseder misin?” diye sorduklarında, “Allah’ın sırrı insandır” der, “Ben insanı kıyâmete kadar anlatsam yine de bitiremem. İnsan dünyanın sırlarını ihtivâ eden bir kitap gibidir, insan da o kitabın baş yazısı. Ne dediğimi düşün ve bu meseleyi iyi anla.”

“Biz en son yaratıldık ama, Yaratan da bizde yaratıldı” diye buyuran Hasan Dede, selâm üzerine olsun, bir seslenişinde şöyle der:

“Allah’ım! 

Hiçbir renge mahkum etme, Beyt’in olan kalbimi, 

Varlığınla varlıklanan kalpte, böyle azâb istemem. 

Her dem aşıklar olmalı, varlığın ile aşkın, 

Gaflet ehlini aldatan, sahrâ serâb istemem. 

Sevgili Allah’ım! 

Dünyayı, ukbâyı atıp, Zât’ına müptelâ kıl beni, 

Hesabım burada görülsün, orada hesap istemem. 

Ateşten gömlek giydirdin, nice yıllar eynime, 

Bundan böyle nurdan gayri, başka giysi istemem. 

Sevgili Allah’ım! 

Eşya görünen Hakk imiş, bunu bilmez binde biri, 

Bu sırrı açan Mürşid-i Kâmil’den, başka Kitab istemem…”

Yunus Emre’ye sormuşlar, “Ey Yunus, sen bu âleme niye geldin?”; demiş, “Hakk’ı zikretmek için…”

Sultan Veled Hazretleri de, “Harf ne kadar çeşitliyse de, hepsinde mevcûd olan Hûda’dır” buyurur.

Bakın yine ne güzel söyler yüce Pîr Mevlâna… 

“Allah’ı isteyenler kendinize geliniz, istemeye hâcet niye? İstediğiniz zâten sizsiniz, siz… Sizden bir şey kaybolmadı ki, neden arıyorsunuz? Sizden başka kimse yok ki, nerede neyi arıyorsunuz? Evde oturun, kapı kapı dolaşmayın artık. Zîrâ, ev de evsahibi de sizsiniz. Siz zât’sınız, sıfatsınız; bazen gök, bazen yersiniz. Bilin ki, ‘O’ sizsiniz. Kötülüklerden arındırılmış durumdasınız. Siz harfsiniz, harflersiniz. Allah’ın kelâmı, kitabı, melekleri ve peygamberlerisiniz…”

Eğer ‘İnsan’ olmak dilersen; ciğere gitmeye yol arayan sirkene, ’Şekerle karış da sirkencibin ol’ de!..

Kasîde:

“Eğer bir ân için olsun hevâ ve hevesini, şehevî arzularını bırakır, uygunsuz hâllerden vazgeçersen; peygamberlerin, velîlerin gördüğünü görürsün. 

Kendine tapmaz, kendini hâşâ Allah bilmezsen gerçekten kul olursan Mûtezîle’nin inkâr etmesine rağmen Allah’ı görürsün. 

Eğer tam bir rind isen, ahmaklardan kaç, gözünü zevâlsiz nura, Allah’a doğru aç! 

İnsanların ayıplarını söyleme, gaybı bilene bak! Bilgisizlik dilini kes! Artık hileye, onu bunu aldatmaya kalkma! 

Gözyaşlarınla abdest al! Sadece seninle bağlı olarak değil candan yalvarıp yakararak namaz kıl! Ezelî şarapla kendinden geç, mest ol, harâb ol! 

Gönül; Tûr dağına çık da ‘Allah’ım bana görün’ diye nârâ at! Nefs kâfirinin boynunu vur! Hazreti Ali gibi savaş! 

Tebrizli Şems’ten mânâ şekerinin dükkânını iste! Fakat sen nefse uymuşsun, sirke satan biri olmuşsun. Nasıl mânâ balına lâyık olacaksın?”