MESNEVİ’DE YOLCULUK – Cilt I/V

“Derd ü mihnettir, belâdır adı aşk,

Bir marazdır, ibtilâdır adı aşk,

Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücud, 

Hiçtir, yoktur, bekâdır, adı aşk…” Şeyh Gâlib

Yüce Pir Mevlâna’nın ölümsüz eseri Mesnevi-i Şerif’in ilk 18 beyitine kaldığımız yerden devam ediyoruz…

4. Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar.

Hasan Dedemiz çok güzel buyurur, der ki: “Aşkın naz ve cilvelerinden maşukluk zuhur etti. Aşk, kadeh suretinde göründü, şarap halinde dem oldu. Her kim o surette demi gördü, aslına vasıl oldu. Görmeyen tümüyle yok oldu, her şey aslına rücû etti… Vuslata götürecek yegâne yol, muhabbettir. Susamış kimse Hakk’ı arayan yolcudur, suyun kaynağı da İnsan-ı Kamil’dir. O, susamış kişiye âb-ı hayattır.”

Mevlâna’mız da şöyle der: “Allah’ı çağırın, ağlayıp inlemeyi bırakmayın ki Allah’ın merhameti sizlere erişsin. Mürşid-i Kamil’in eteğine sımsıkı sarıl. O, âb-ı hayattır. Bu sudan ayrılırsan, ayrılık seni paramparça eder. Vakit henüz varken, ömür henüz yitip gitmemişken, bu ırmaktan su içmeye bak…”

5. Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fenâ hâllilerle de eş oldum, iyi hâllilerle de.

6. Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.

Hüdâvendigâr Mevlâna, “Tanrı’nın bir sürme kutusu vardır” der, “İstediğinin iç ve dış gözüne bu kutudaki sürmeden çeker. O da bununla bütün kainatın sırlarını anlar, gayb’ül-gaybın gaybları ona keşfolunur ve ayne’l yakîn ile Tanrı hazinelerini ve gizli şeyleri olduğu gibi görür. Eğer o, bu sürmeden çekmezse, bütün sırlar onun dış gözünün önüne gelse bile o kişi hiçbirini görmez ve bilmez. Hakk’ın ve Hakk’ın has kullarının yardımları olmadan melek bile olsa, onun sayfası karadır. Bu yardım olmadan o, gözünü nasıl açabilir? Bu yardım olmadan o, kızgınlığını nasıl yatıştırabilir? Ya şeyhin nazarında nur ol ya da dûr (uzak) ol! Nur istiyorsan, nura hazırlıklı ol; uzaklığı istiyorsan, kendini gör de uzak ol.”

Hasan Dedemiz de, “Hakikatte iki dünya da, yani üzerinde yaşadığımız bu âlem ve ahiret dediğimiz diğer âlem, sadece bir gönül için yaratılmıştır. Bu hayatta sonsuz ahiret ve huzuru öğrenmek için kendimizi keşfetmemiz lâzım. Bunun için de aşka yakalanmak gerekli” diye buyuruyor. 

Ve Ali sıfatına bürünmüş olan İnsan-ı Kamil’i bir aynaya benzeterek şöyle diyor: “Bir deyiş vardır hani: Aynayı tuttum yüzüme, Ali göründü gözüme. Aynanın içinde her şey olduğu gibi, sizin içinizde de her şey vardır. İş, aradığımızı içimizden bulup çıkarmaktadır. İnsan-ı Kamil’in gönlü aynaya benzer. İnsanların ve bütün varlıkların varoluşları, o aynanın önünde durdukları müddetçedir. Aynanın rengi yoktur; onun rengi, karşısında duranların rengidir. Varlık bir tanedir; onu renkli ve çok gören, bizleriz. Hakikatin meydana çıkması, bizim bir idrâkimize bakıyor; kendi varlığımızı terk etme, ondan kurtulma idrâkimize bakıyor… İnsan-ı Kamil, yeryüzünde yüce Allah’ın lütuf ve ihsanını halka sunmakla görevlidir. O, aşkın canlı, ete kemiğe bürünmüş hâli olarak seyredenlerine ayna olur. Arayışta olanlar o aynada Allah’ın türlü güzelliklerini, yüceliğini, cömertliğini seyrederler. Şu söylediğimiz sözlere sığmayan bir âlem var, onu dileyip isteyelim.”